"Tavazu" ile ilgili bir kaç cümle söylermisiniiz ?



Cevap :

Tevâzu alçakgönüllülük; mütevazı, alçakgönüllü demektir. Tevâzuun zıddı, kibir ve gururdur. Mütevazı insan, kendisini başkaları ile eşit veya onları kendinden üstün görür ve haddini bilir. Kibirli/mütekebbir ve gururlu/mağrur kişi ise kendisini başkalarından daha büyük ve daha üstün görür.

Tevâzu bir insanın kendisini başkalarından daha büyük, daha üstün, daha önemli ve daha değerli olarak görmemesi halidir. Soyu sopu, malı mülkü, makamı mevkii, gücü kuvveti, şanı şöhreti, eşi dostu, boyu posu, ilmi irfanı, zühdü takvası ne kadar çok ve iyi durumda bulunursa bulunsun, bütün bunları yok sayıp kendini başkalarından üstün ve önemli görmemek tevâzuun temelidir. Diğer ahlakî değerlerde olduğu gibi tevâzu konusunda da ifrât, tefrit ve itidâl kavramları önem taşır.

Bir insanın kendisini başkalarından üstün görmesi, kibir ve gururdur. Bu bir ifrât halidir. Başkalarını üstün görürken kendini hor ve hakir görmesi, zillet ve meskenet halidir. Bu da tefrittir. Başkalarıyla eşit olarak görmesi ise itidal halidir. Tevâzu da da budur. Her şeyin hayırlısı orta çizgidir, itidâldir. Fazilet ifrat ile tefrit arasındaki itidâl yolunu bulmak ve bu yolda yürümektir. Sırat-ı Müstakim/doğru yol budur. İnsanın bu yolda yürümesi için haddini bilmesi, kendisini, ne olduğundan büyük ne de küçük görmemesi gerekir. Bunu bilmek ise kolay değildir. Zira nefs ve şeytan kişiye, başkalarından daha önemli ve üstün olduğunu hiç durmadan telkin eder. İnsan tabiatı gereği bu telkini kabule son derece mütemâyil ve müsaittir. Onun için bu noktada marifet-i nefs dediğimiz, insanın, kendini ve haddini bilmesi ve bu çizgiyi aşmaması önem taşır. Bazı kibirli kişilerin kendilerini alçakgönüllü sanmaları bundan kaynaklanmaktadır. İnsanın, emsâli ve akrânı yanında iken onları kendisinden bir parça üstün ve önemli görmesi olayına tevâzu denir. Aynı yaşta, rütbede, mevkide ve konumda bulunanlar arasında tevâzu bahis konusu olur. Bu yönden farklı durumda bulunanlar arasında tevâzu söz konusu olmaz. Babanın evladına, âlimin câhile, hocanın talebesine, ustanın çırağına, âmirin memura karşı alçakgönüllü davranması tevâzu değildir.

Tevazu göstermek, kendi gerçek değerini anlamaktır.