Cevap :
FİLOZOFYA'NIN SERÜVENİ
"İnsanoğlu var olduğu günden itibaren din, düşünce ve günlük hayatını düzenleyip geliştirmek için bir takım teoriler ortaya koymuştur. Ancak düşünce tarihiyle ilgili bize intikal eden en eski veriler 2500- 3000 yıl öncesine dayanır. Bu verilere göre Medeniyetin gelişip ilk çiçeklendiği yer önceleri Mezopotamya iken onu sırayla Babil, Kalde, Asur, Mısır, Eski Grek, Yunan, İslam ve Batı medeniyetleri takip etmiştir. Günümüzde de Batı medeniyeti evrensel olarak yaşanmaktadır.
Mısır medeniyeti dünyaya gelmiş en büyük medeniyet olarak kabul edilebilir. Papirus ve parşömeni ilk kullananlar Mısırlılar olmasına rağmen, duvar yazılarının dışında günümüze bilim ve düşünce adına Eski Mısırlılar' dan bir kitap intikal etmemiştir. Halk üzerindeki hegemonyanın kolaylıkla devamını sağlamak adına yazı ve bu yolla bilgi halka özellikle yansıtılmamış bu nedenle de günümüze ulaşmamış olması ihtimali kuvvetlidir.
Grek bilim ve düşüncesi ilk ürünlerini, Batı Anadolu' da Ionıa medeniyetinde verdi. Bu filozoflar varlığın menşeini araştıran tabiat filozoflarıydı. Filozof Thales ve Pythogoras da geometrinin ana yurdu olan Mısır'da tahsil görmüşlerdir. Bu nedenle Mısır' a "Ümmü'd-dünya" (dünyanın anası) derler. Hakikaten Nil vadisi hem maddi anlamda bereketli olmuş hem de tarih boyunca enteresan kafalar yetiştirmiştir.
Batı Anadolu' da sistematik düşünce ve akıl yürütme hareketleri fizikçi filozof Thales' le başladı. Ancak belgeler olmamasına rağmen ondan önce de bu tür düşünce hareketlerinin varlığını tahmin ediyoruz.
İlk çağda Hakim -hikmet sahibi- varlığın ötesini de araştıran, oralardaki gerçekleri görüp ortaya çıkaran, varlığı sorgulayan, sıradan insanların ulaşamadığı bir takım derin manaları, incelikleri yakalayıp o konuda düşünce üreten kimselere "Sofos" deniliyordu. M.Ö. 6. y.y' da Pythogoras; "İnsan sofos olamaz, hâkim manasına gelen sofos Allah' tır, insan ancak phylosophos- felsefeyi seven, benimseyen kimse- olabilir" demiş ve o tarihten itibaren "filozof" terimi kullanılmaya başlanmıştır.
Birbirlerine hoca-öğrenci ilişkileriyle bağlı olan Socrates, Platon (Eflatun) ve Aristotales Eski Yunan' da yetişmiş üç büyük filozoftur. Socrates'e kadar filozoflar, dış dünyayı ve varlığın menşeini araştırıp onlar üzerinde teoriler üretmişlerdir. Varlığın menşeini bazı filozoflar, su, hava, toprak ve ateş olarak nitelerken, kimisi de belirsizlik olarak yorumlamıştır. Fakat Socrates felsefe tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, asıl önemli olanın zaten var olan dış dünyayı araştırmak değil, insanın ve hayatın amacını, evrendeki yerini araştırmak olduğunu söylemiştir. Socrates' ten sonra tartışılan beşeri problemler ahlak felsefesini gündeme getirmiştir.
.
İdealist felsefenin sahibi olan Platon; "Değişen bu görünenin arkasında, görünmeyen sabit hakikatler var. Bu yaşadığımız nesneler dünyası, ezeli ve ebedi, değişmeyen esas dünyanın yansımasıdır." demiştir.Socrates ve Platon ruhun ezeli ve ebedi olduğu inancını taşımışlardır.
Dönemin son büyük filozofu Aristotales aksine realist bir filozoftu. İdeaların gerçekliğinin olmadığını ve kavramların zihnin soyutlama ameliyesi neticesinde elde edilen tümel kavramlar olduğunu ve ideaların maddelerden ayrı birer varlık alanı oluşturmadığını savunmuştur.
Socrates, Platon ve Aritotoles ayrıca rölativizme karşı mücadele etmişlerdir. Dış dünyanın, varlıkların ve diğerlerinin sürekli değiştiğini, değişmez bilgi elde etmenin mümkün olmadığını dolayısıyla hiçbir şeyin sabit kalmadığını savunan rölativistlere karşı bilgiyi sağlam temeller üzerine oturtmak amacıyla düşüncenin temel kanunlarını araştırmışlardır.
Bu üç filozof, çok tanrılı bir toplumda yaşamalarına rağmen Tanrı' nın birliğini ısbat etmeleri açısından önemli kişilerdir. Eski Yunan' a peygamber gönderilmediği halde -en azından biz bilmiyoruz- Allah'ın varlığını ve birliğini çeşitli akli delillerle kanıtlamışlardır.
Eski Yunan'dan sonra tarih sahnesinde Romalılar' ı görüyoruz. Hıristiyan dogmalarıyla felsefeyi uzlaştırma çabalarını içeren Hellenistik felsefe bu dönemin ürünüdür. Bu çaba ile felsefe dini renge boyanırken dinde felsefi bir renk almıştır. İşte bu dönemde Yeni Eflatunculuk felsefesini kuran Platınus' u görmekteyiz.
Platon ve Aristotoles' ten sonra İslam düşünce dünyasına yansımış üçüncü felsefi akım olan Yeni Eflatunculuk, Platinus' un Eflatun felsefesini harmanlaması ve tekrar yorumlayıp yeni boyutlar getirmesiyle ortaya çıkan mistik bir felsefedir. Platinus Batlamyus' un "gökler teorisi" ni alarak içini doldurmuş ve buna göre insanın dünyadaki en şerefli varlık olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu teoriye göre en dışta bir atlas feleği, içerisinde sabit yıldızlar küresi ve en son, ortalarında dünyanın bulunduğu yedi gezegen vardır. Merkezde olduğu için en değerli gezegen dünya, dünyada da en şerefli varlık olarak insanı kabul etmiştir.
Bilim, düşünce ve mitoloji enteresandır ki iç içe gelişmiştir. İlk çağlardan itibaren gökcisimleri ezeli, ebedi ve tanrısal varlıklar olarak kabul edilmiş ve onlara yakın olabilmek için de insanlar göklere ilgi duymuşlar böylece astronomi ilk gelişen bilim dalı olmuştur. Her yıldız için yeryüzünde bir mabed yapılmış ve onlara tapınılmıştır. Günümüzde de mitolojiden pek arınmış sayılmayız. Hele de sosyete dergilerinde baştacı yapıldığını biliyoruz. Bunları gündeme getiren medya rekorlar kırıyor, çünkü insana bilmediği alan çekici geliyor. Tutarsız olmasına rağmen günümüzde halen yaşayan astrolojiyi bugüne getiren, bu gök cisimlerinin akıllı ve ruh sahibi olduğu fikridir.
Keşke hakikatlerin de böyle yaşama şansı olsaydı!"
İLOZOFYA'NIN SERÜVENİ
"İnsanoğlu var olduğu günden itibaren din, düşünce ve günlük hayatını düzenleyip geliştirmek için bir takım teoriler ortaya koymuştur. Ancak düşünce tarihiyle ilgili bize intikal eden en eski veriler 2500- 3000 yıl öncesine dayanır. Bu verilere göre Medeniyetin gelişip ilk çiçeklendiği yer önceleri Mezopotamya iken onu sırayla Babil, Kalde, Asur, Mısır, Eski Grek, Yunan, İslam ve Batı medeniyetleri takip etmiştir. Günümüzde de Batı medeniyeti evrensel olarak yaşanmaktadır.
Mısır medeniyeti dünyaya gelmiş en büyük medeniyet olarak kabul edilebilir. Papirus ve parşömeni ilk kullananlar Mısırlılar olmasına rağmen, duvar yazılarının dışında günümüze bilim ve düşünce adına Eski Mısırlılar' dan bir kitap intikal etmemiştir. Halk üzerindeki hegemonyanın kolaylıkla devamını sağlamak adına yazı ve bu yolla bilgi halka özellikle yansıtılmamış bu nedenle de günümüze ulaşmamış olması ihtimali kuvvetlidir.