u kitap Sosyal Psikoloji alanında yapılan araştırmaların,
iletişim alanında ve özellikle, motivasyona (motivation) yö-
nelik ikna edici iletişim etkileri üzerinde durmaktadır.
İletişim ve tutum değişimi kuramsal çalışmaları, 1940’lı
yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır. Önceleri “insan organizmasının dinamik bir dengede olduğu” varsayımından hareket
edilmiş ve yanlış sonuçlara varılmıştır. Daha sonraki çalışmalar “organizmanın ve insanın yapısının karmaşıklığı” nedeniyle farklı değişkenlerin rolü üzerinde yoğunlaşmıştır. İnsan
davranışlarının ve bu davranışların gerisinde yatan etkenleri açıklamanın güçlüğü, davranışların bir yandan, insanın gereksinim ve güdülerinin, öğrenme sürecinin, kişiliğinin, algı-
lamalarının, tutum, inanç ve değerlerinin, öte yandan, kişinin
üyesi olarak bulunduğu toplumda kültür, sosyal sınıf, referansları ve aile gibi sosyo-kültürel etmenlerin bir bütünüdür.
Kitle iletişimine dair yapılacak her türlü araştırma ve çalış-
malarda karşılaşılacak sorunlara bilinçli bir yaklaşım sağlayabilmek, her şeyden önce kişi ya da onun içinde bulunduğu
sosyal ortamın sahip olduğu, tutum ve algının gerçekte nelere bağlı olarak oluştuğu, örgütlendiği ve neye yaradığının bilinmesiyle mümkündür. Bu durumsa bireyin, içinde yaşadı-
ğı dünya ile nasıl bir uyum sağladığını kavrayabilmek, önerilen değişikliklere katılabilmesinin nelere bağlı olduğunu anlamak, “gerekli işlemleri” yapabilmeyi kolaylaştıracaktır.
Hedef kitlede istenilen etkinin yaratılabilmesi, ya da var
olan tepkilerin istenildiği gibi yönlendirilmesi, sanıldığından
öte, çok karmaşık süreçlerin, doğru çözümlenmesine ve motivation tekniklerinin bilinçli biçimde uygulanmasına bağlıdır.
Kitle iletişim araçlarının gönderdiği mesajlar, toplumdan
soyutlanmış tek tek bireylere değil, şu ya da bu grubun üyesi
olan, gruplar içinde yaşayan insanlara yöneliktir. Bu nedenle
medya’dan gelen mesajlar grup bağları ile donatılmış birey ile
karşılaşıldığında normların filtresinden geçmek zorundadır.
Bireyin çevresi mesaj ağları ile çevrilidir. Birey içinde bulunduğu ortamda her mesajla ilgilenmez, mesajları tarar, ayık-
1lar. Gereksinim ve ilgilerine uygun olup olmamaları bakımından, algılama seçilmeyici olarak işlemeye başlar. Bu seçilmeme genellikle mesajdaki tek bir belirtirken uyarının bıraktı-
ğı izlenime göre yapılır. Toplumsal ilişkiler sonucu öğrenilen
(oluşan) semboller, yoğun anlam yüklü mesajlar içerir. Sembollerle aktarılan anlamlar, bireyin içinde yaşadığı toplumun
ortak değerlerini yansıtır. Anlamlar karşılıklı ilişkiler yoluyla
kazanıldığı içim. Bireysel değil toplumsal bakımdan ortak bir
değer ifade eder. Özetle bire, sembollerle iletişimde pek çok
anlam ve değer yani davranış ve düşünce kalıplarını hazır olarak, sosyalize olduğu toplumdan alır.
Her şeyden önce bir insanın belli bir yönde eyleme geçebilmesi için ön koşul, o insanın o yönde bir alternatifin varlığı-
nı bilmesi ve bu alternatifin varlığını bilmesi be bu alternatif
bilgiyi algılamasıdır.
Medya aracılığı ile yayılan ve bireyi belirli davranışlara yö-
nelten simge, sembol ve modeller aynı zamanda birer toplumsal denetim araçlarıdır. Toplumsal bir aradalığı (sociabilite)
sağlayan değerleri yaratır.
Kaynak-hedef ilişkisini mekanik bir süreç olarak gören ya
da gösterenler, toplumu etkiye açık, pasif, atomlaşmış bir kalabalık olarak kabul ettikleri için, kitle iletişim araçlarının bu
ortamda, algılama tutum ve davranış kalıplarını hiçbir direnç-
le karşılanmaksızın aktardığını öne sürerler.
Kitle iletişimi söz konusu olduğunda, zaten kendisi bir belirsizliğin ifadesi olan kitlenin ne olduğu gündeme gelir. Birbirinden farklı, homojen olmayan insanların oluşturduğu
gruplar ve onların oluşturduğu “kitle” analiz edilmeksizin,
ortak paydayı oluşturan unsurların neler olduğu bilinmeksizin sosyo-psikolojik bir kavramsal çerçeve oluşturmaksızın,
sorunlara doğru yaklaşım sağlanamaz.
“Kitle” den kastedilen mesajın kitlesel tüketimi olsa bile
Klapper’in “…neden aynı mesaj, farklı insanlarda farklı farklı etkilere neden oluyor” sorusunun cevabını aramak gerekir.
Prof. Dr. Metin İnceoğlu
İş