Cevap :
Ziya Paşa
Sanatçı, Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan Batı edebiyatına yönelmiştir. Düşünce olarak yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiştir. Eski-yeni edebiyatlar arasında hep bir ikilemde kalmıştır. Gazel, kaside, terkib-i bend ve terci-i bend gibi eski biçimlerle "insan, yaşam, kâinat" gibi metafizik temaları ele almıştır. "Yolsuzluk, rüşvet, adaletsizlik" gibi olumsuzlukları işlemiştir. Özlü bir söyleyişi olan sanatçının birçok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılır. Ali Paşa için yazdığı "Zafernâme" adlı hicvi, nazım-nesir karışık şekildedir. Eser kaside, tahmis ve şerh olmak üzere üç bölümden oluşur. Sanatçı, nesirleriyle yeni edebiyatın oluşmasına katkı yapmıştır. Tercümeleriyle edebiyatın Batılılaşmasına yardım etmiştir. Moliere'in "Tartuffe" adlı komedisini hece ölçüsüyle ve sade bir dille Türkçeye çevirmiştir. Eleştiri türünde çok önemli yazılar kaleme almıştır. "Şiir ve İnşa" adlı makalesinde halk dilini ve halk şiirini savunduğu hâlde "Hârâbat" adlı divan şiiri antolojisinin ön sözünde divan edebiyatını yüceltmiştir. Bu yüzden Namık Kemal tarafından eleştirilmiştir. Sanatçının hem şiir hem de nesir yönü güçlüdür. Eserlerinin sağlam bir dili ve yapısı vardır. Nesirlerinde toplumsal sorunları başarıyla yansıtmıştır.
Şinasi ile Namık kemal arasında, Tanzimat Edebiyatı’nın belli başlı özelliklerini sanatında toplayan Ziya Paşa; bununla birlikte, bizde Divan şiirinin son büyük temsilcilerindendir. Bu köklü şiir geleneğimizin hemen her türünde muhtevadan şekle, üslûba kadar tam bir devamı diyebileceğimiz tarzda şiirler yazmış olması, bunun açık delillerindendir. Hece ölçüsüyle kaleme aldığı ve:
Akşam olur güneş gider şimdi buradan
Garip garip kaval çalar çoban dereden,
Pek körpesin esirgesin seni Yaradan,
Gir sürüye kurt kapmasın gel kuzucağım!
Sonra yârdan ayrılırsın, âh yavrucağım!
mısralarıyla başlayan meşhur türküsü dışında, bütün şiirleri eskinin peşini bırakmaz.
Lakin her şeye rağmen onun sanatını yeni kılan bir taraf vardır ki; o da düşünce sistemidir. 17. yy. Fransız klasikleriyle beraber, 18. yüzyıl Fransız romantiklerini ve filozoflarını okuyarak yetişen Tanzimat aydınının duygu ve düşünce hususiyetleri, Ziya Paşa’da da aksetmiştir. Kendisi ve Tanzimat Edebiyatı’nın ilk nesli, eserlerinin her türlü kusurlu, noksan taraflarına ve hatta zaman zaman görülen bazı acemiliklerine rağmen; Batı’dan aldıkları birtakım orijinal fikirlerle memleketimizde yaniye samimiyetle kucak açmışlardır. O da diğerleri sosyal ve siyasi mahiyetteki eserlerinde realizme yaklaşmış; ferdî duyguların hakim olduğu yerlerde ve bilhassa şiirlerinde ise romantizme ağırlık vermiştir. Fikren Avrupaî bir edebiyatı arzu eden Ziya Paşa, duyguları ile adeta yerli kalmaya özen göstermiştir, denilebilir. Böylece eserlerinde Doğu-Batı düalitesi (ikililiği) –tıpkı arkadaşlarında olduğu gibi- garip bir şekilde tecelli ve devam etmiştir. Ne var ki Harâbât sahibi Ziya Paşa, klasik zevkinin çizgisinde şeklen ve rûhen eskiyi devamda kararlı görünmüştür. Bu bakımdan o, eserlerinin şeklinden ziyade fikir yönü ile, Batı tesiri altında Yeni Türk Edebiyatı’nın kurulmasında, oldukça büyük hizmetlerde bulunmuştur. Şinasi ve Namık Kemal gibi, Tanzimat’ın getirdiği bütün teklifleri benimseyerek, yeni fikirleri eski nazım şekliyle dile getirmiştir. Fakat eskinin estetik hüviyetinin ağır bastığı Ziya Paşa’yı ve sanatını tam anlamıyla Avrupaî kabul etmemiz mümkün değildir.