tiyatronun eser olarak kabul edilmesi için geçirdiği aşamalar nelerdir



Cevap :

Ebru Sanatının Eser Olarak Kabul Edilmesi Için Geçirdiği Aşamalar

Dünyaya ebru öğreten adam


Dr Mehmet Refii Kileci, Osmanlı mirası ebru sanatını yurtdışında tanıtan bir isim Hollanda’da yaşayan sanatçı, dünyanın farklı bölgelerinde yaptığı gösteriler ve açtığı kurslarla, İslam’ın sanat ve estetik boyutunu sergiliyor


--------------------------------------------------------------------------------

Sene 1977 Türkiye’nin siyasi ve sosyal çalkantılarla sarsıldığı yıllar Öğrenci olmanın, okumanın, hele üniversite bitirmenin çok meşakkatli olduğu bir dönem Bu buhran günlerinin tam göbeğinde, İstanbul’un tarihî Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir ebru kursu düzenlenir Bu kursu ilginç kılan, cumhuriyet döneminde bir ilk olmasıdır Bir İslam sanatı olarak bilinen, bu coğrafyaya Orta Asya’dan giren; ama Osmanlı’da zirveye çıkan ebru, o yıllarda unutulmaya yüz tutmuştur Hatta öyle ki, rahmetli Mustafa Düzgünman ve onun talebesi ünlü neyzen Niyazi Sayın dışında bu işi bilen ve icra eden kalmamıştır Bu şartlar altında Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği kursun katılımcıları da oldukça heyecanlıdır haliyle O dönem imam hatip öğrencisi olan Mehmet Refii Kileci de kursiyerler arasındadır Niyazi Sayın gibi bir ustanın çırağı olur ve en büyük hayalini gerçekleştirir İşte o ilk ebru kursunun genç ve heyecanlı öğrencisi, bugün dünyanın dört bir tarafında ebru kursları düzenliyor, farklı milletlerden öğrencilere ebru dersleri veriyor

Mehmet Refii Kileci, Hollanda’nın Roterdam kentinde yaşayan bir ebru sanatçısı Avrupa İslam Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Rumi Sanat Enstitüsü Müdürü olmasına rağmen, son yıllarda artan talep sebebiyle ebrunun neredeyse bütün mesaisini kapladığını söylüyor Onun Süleymaniye Kütüphanesi’nde başlayan ebru serüveninin devamı daha ilginç aslında Niyazi Sayın’dan bu işin tekniğini öğrenen genç sanatçının asıl hedefi, hocaların hocası Mustafa Düzgünman’dan da işin inceliklerini kapabilmektir Devrin en ünlü ebru ustası Düzgünman ise o yıllarda ticaretle meşgul olmakta ve günlerini Üsküdar’daki aktar dükkânında geçirmektedir

İKİ USTA OLMASAYDI EBRU YOK OLURDU

Ebrunun kursta öğrenileceğine inanmayan hoca, haliyle öğrenci de kabul etmemektedir Kileci’ye göre bu iki usta sahip çıkmasa, bugün belki de ebru diye bir sanattan bahsedemeyecektik Çünkü günümüzde bu işin ustası kabul edilenler, o iki sanatçının öğrencileri Kileci uzun bir çabanın sonunda, öğrenci kabul etmeyen Düzgünman Hoca’ya kendini kabul ettirmeyi başarır; ama bu hiç de kolay olmaz!

İmam hatip sonrası ilahiyat eğitimi için Medine’ye giden Kileci, yaz aylarında ise hocanın peşindedir O dönem Medine’de yaşayan merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kardeşi Ahmet Ziya Kurucu, Düzgünman’ın gönlünü alabilecek bir fikir ortaya atar Ebrunun yanı sıra el sanatı olarak tespih ve yüzük yapımına da meraklı olan hocaya, Medine’de çok bulunan ve tespih yapımında kullanılan akik taşı götürmelerini önerir Ertesi yaz, Kileci ve bir arkadaşı akik taşlarını da alarak hocanın aktar dükkanına gelir: “Taşları masasının üstüne bıraktım Önce çok şaşırdı; ama o taşlarla hocanın gönlünü aldık Bizi ebru çalışmalarına davet etti İşin inceliklerini ondan öğrendik”


Ebru sanatının gelişmesi ve yaygınlaşmasında Üsküdar’a özel bir parantez açılması gerektiğini de düşünüyor Kileci Çünkü ustaların neredeyse tamamı bu bölgeden Üsküdar’ın ünlü Özbekler Tekkesi’nin şeyhlerinden Sadık Efendi ve onun oğlu Ethem Efendi ebrucuların piri kabul ediliyor Silsile daha sonra Necmettin Efendi, Mustafa Düzgünman ve Niyazi Sayın gibi Üsküdarlı ustalarla devam ediyor Yine günümüzün en ünlü ebruzenlerinden Hikmet Barutçugil de Üsküdarlı

Medine’deki eğitimden sonra Kazakistan, Dağıstan ve bir süre de Romanya’da bulunan Mehmet Refii Kileci, en büyük üstadlardan öğrendiği ebruyu, uzun yıllar başkalarına öğretme imkânı bulamaz Ta Avrupa macerası başlayana kadar 2000 yılında, Prof Ahmet Akgündüz’ün Roterdam’da kurduğu İslam Üniversitesi’nde öğretim üyeliği teklifi alır Bu teklifin, ebrunun Hollanda üzerinden önce Avrupa, sonra da dünyaya açılımının miladı olacağının farkında değildir o zamanlar: “Üniversitede başlarken öyle bir planım yoktu; ama artık ağırlık bu işe kaydı Ebruya olan yoğun talep, Avrupa’daki boşluk, beni tamamen bu sanata yönlendirdi Neredeyse ilahiyat kimliğimi bastırdı, sanatçı kimliğim ön plana çıktı Hem Hollandalılar hem Avrupalılar, hem de Avrupa’daki Türklerin bu işe büyük ilgisi var Yapan kişi çok az olduğu için ustalara büyük ilgi gösteriliyor”

Ebrunun Avrupa’ya ilk girişi 17 yüzyılın başlarına rastlıyor Osmanlı topraklarına 15 yüzyılda Orta Asya’dan gelen ve Üsküdarlı ustalar eliyle zirveye çıkan bu sanatı Avrupa ülkelerine ilk götürenler, Avrupalı seyyahlar O dönemi anlatan seyahatnamelerde ebrudan, “Türkler kâğıtlarını sihir gibi boyuyor ve süslüyorlar” diye bahsediliyor Osmanlı’daki en ünlü ebru ustalarından biri, Ayasofya Camii hatiplerinden Mehmet Efendi Evinde çıkan bir yangında vefat eden ve paha biçilmez değerdeki pek çok eseri de kül olan Mehmet Efendi ebruda çığır açan bir isim Eserlerinden bazıları hâlâ Süleymaniye Kütüphanesi’nde sergileniyor Günümüz ebrusunda kullanılan bazı motifler, Mehmet Efendi’den mülhem, ‘hatip ebrusu’ olarak biliniyor

Sahibinin hususiyetini taşıması , Konusunun  olması, Kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi, Fikri bir çabanın sonucu olması gerekmektedir.