Cevap :
Yok Olmak Üzere Olan Bir Meslek, Nalbatlık ve Hatırlattıkları
Uzun süre köy hayatından uzak olduğumuz için kaybettiğimiz birçok değerin farkında değiliz. Yaz tatili nedeniyle köye gittiğimde, ikindi namazı için camiye gittik. Camiden çıkarken merkepleri yanlarında bir grup insan toplandığını fark ettim. Uzun süre uzak kaldığım insanımızın hoş sohbetini dinlemek, gündemlerinde nelerin olduğunu öğrenmek için yanlarına gittim. Yanlarına yaklaştığımda, komşu köyden gelen nalbantın, atın ayağına nal çaktığını fark ettim. O an, çocukluğumun geçtiği bu köydeki gündelik hayattan ne kadar çok uzaklaştığımı fark ettim. Oysa 12-13 yaşlarına vardığımız yıllarda Ayınkef'e (Kayapınar) at ve eşeklerimizi bu amcaya yani "Ihseyn'ıl- Acemi"ye götürür, hayvanlarımızın tırnak bakımını yaptırırdık. Şimdilerde tırnak bakımı denince manikür-pedikür gelir aklımıza, zira şehir kültürü hayatın hakim kültürü halini almış. Her neyse konumuza geri dönelim. Çocukluğumuzda veya gençliğimizde Nalbant Hüseyin Amca'ya yine böyle yaz mevsiminde yolumuz çok düşerdi. Hasat mevsiminden sonra elde edilen buğdaylar değirmende öğütülmek için götürülürdü. En yakın değirmenler Ayınkef ve Ebşe'deydi. Büyüklerimiz Ayınkef'e gitmemizi tercih ederlerdi. Çünkü nalbant sadece Ayınkef'te vardı. Yaz boyunca yük taşıyan at ve eşeklerimizin nalları aşınır yeni nal takmak gerekirdi. Birde yaklaşmakta olan odun kesme ve taşıma mevsimine hayvanların hazır girmeleri gerekiyordu. Zira taşlık patika yollarda odun taşıyacak merkepler nalsız olsa veya nalı düşerse hemen sakatlanırdı. Hayvan sakatlanırsa köylünün işi de aksardı. İşte bu sebeplerle her yıl mutlaka Nalbant Hüseyin Amca'ya yolumuz düşerdi. Gerçi bir sebebimiz daha vardı ama gizli kalırdı. Bunu sadece küçükler bilebilirdi. Çocukluk işte! Nalbant Hüseyin Amca'nın çivileriydi gizli sebebimiz.
Türk Kültürünün kökleri, Orta Asya'daki göçebe, Gök Tanrı inanışına sahip, savaşçı halkların kültürüne dayanır. Bu atlı-göçebe kültürün gelişme tarihi taşdevrine kadar gider. Bu dönem at, kurt, koyun gibi hayvanların evcilleştirildiği ilk kültür dönemidir. Ayrıca süt ürünleri, keten ve halı dokumacılığı da ilk bu dönemde geliştirilmiştir.
Türk boyları bu eski kültürden, Töre diye adlandırdıkları toplumsal hukuk anlayışlarıyla ayrılmışlardır. İnançlarından dolayı her boyun ayrı isimi var olmuş ise de bu boylar Türk halkının parçası olduklarını unutmamışlardır. Töreye uyan boylara önceleri Törük ya da Török (Türük) denmiş sonraları bu sözcük Türk biçimine dönüşmüştür.
Başka bir anlatılışa göre, Türk Cümlesi Çince Tue' Kue (cesur) cümlesinden kaynaklanmıştır.
4000 yıllık Türk tarihi süresince, Türk Milleti tüm Avrasya üzerinde farklı medeniyetlerle temasa girip, bazı kültürlerden etkilenmiş bazılarını da etkilemiştir.
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/satirlarla-turkiye/11491-turk-kulturu.html#ixzz296TA6azy