sürmeli türkçe özeti eğer puan almak için cvp veren ler engellenecek doğru cvp verniz puan isterseniz veririz

 



Cevap :

Bir dilin zengin ve işlek olmasının yanı sıra, etki gücüne de sahip olması, o dili konuşan bireylerin sayısıyla doğru orantılıdır. Bir dili ne kadar çok insan konuşuyorsa, o dil o kadar işlek, o kadar etkilidir. Konuşulmayan diller, ilâhi kitapların dilleri bile olsa, ölmeye mahkûmdur. Sınırlı sayıda insan tarafından konuşulan İbranice ve Latince, bunun en açık örneğidir. İngilizce, bugün dünya dili… Bu dilde nazil olmuş ilâhi bir kitap yoktur ama bu dil, bugün bütün dünyayı etkiliyor. Öyleyse bir dilin “nüfuzu”, o dili konuşanların “nüfusu” ile doğru orantılıdır. Türkçe, bir zamanlar dünyanın en zengin ve etkili dilleri arasında idi. Günümüzde bu zenginlik hâlâ devam ediyor olsa da etki alanı için aynı şeyi söyleyemeyiz. Nedeni ise bu dili konuşan bireylerin, dünyayı adeta istila eden diller karşısında, kendi dillerini konuşmaktan utanır hale gelmeleridir. Tarih sahnesine çıktığı günden beri Türkçenin yamaçlarında hep yediveren güller açtı. Dizelerini bugün hâlâ “berceste” gibi okuyup ezberlediğimiz söz sultanları hep Türkçe yazdı, bununla da iftihar etti. Ali Şir Nevai, Çağatay Türkçesinin sultanı olmayı, Türkçe söyleyerek hak etti. “Türkçenin derinliklerine dalınca, gözüme on sekiz bin âlemden daha zengin bir âlem göründü.” sözü ona aittir. Bugün her şeye rağmen Türkçemizi konuşmaktan haz duyan insanların sayısının artması, kaderin gelecekte Türkçemize tekrar önemli bir rol biçeceğinin işareti olsa gerek. Türkçenin tavır ve davranışlarını doğru okumak isteyenler, onun inceliklerine vâkıf olmayı önemseyenler, o deryadan inci devşirmek isteyenler için bu kitap önemli şeyler fısıldıyor.


 

Okuma Hastalığı: “Beğenilen tek hastalık vardır, o da okuma hastalığıdır.” diyor Yusuf Çotuksöken. İnsanın ruhunu okşayan bir söz bu… Aynı zamanda ince bir tespit… Her seviyedeki kitap okuma, bir hastalık değildir şüphesiz… Kitap okumanın tutku hâline gelmesidir hastalık… Kitapla tanışma, insan olma adına önemli bir basamak gibi gelir bana. Kitap okuma alışkanlığını kazanmış olan kimseler, insan olmanın onurunu hissetmek is-teyen kimselerdir. Kitap okuma hastalığına tutulmuş kimselere gelince, onlar insan olmanın önemli bir rüknünü yerine getiriyor demektir. Bu hastalığa tutulanlar, düşünceye jimnastik yaptıranlardır. Düşünce jimnastiği, beynin iflâs etmesini ve zekânın gerilemesini önler. Öyleyse okuma hastalığı, bir bakıma diğer manevi hastalıkları önle-mede panzehirdir. İnsanda mide, ruh ve beyin gibi üç farklı yapı var. Bu üç unsurun gıdası da farklı… Mide; yiyeceklerle doyarken, ruh; sanatla, estetikle ve ibadetle tatmin olmakta, beyin ise ancak okumayla açlığını gidermektedir. İnsan düşünen bir varlıktır. Düşünme dediğimiz işlemin merkezi beyindir. Düşünme, kelimelerle olur. Kelimeler, düşüncenin anahtarı gibidir. Kelime “hazne”sini doldurmadan düşünce “hazine”sini açamayız. Ne kadar kelime biliyorsak, o kadar düşünebiliyoruz demektir. Bilmediğimiz kelimelerle düşünmemiz mümkün değildir. Her bir kelime, zihnimize atılan bir düşünce tohumudur aslında… O tohum ekilmezse, düşünce boy atamaz. Kelimesiz düşünce üretmek mümkün değildir. Her kelimenin kendine ait bir dünyası var. Bu dünyayı tanıyabilme ve bu dünya ile bütünleşebilme, ancak kitap okumayı hastalık hâline getirmekle mümkündür. Düşünceyi sağlıklı tutmanın en pratik yolu, okumayı hastalık hâline getirmektir. Zihni uyanık tutmanın en sağlıklı yolu, düşünceye jimnastik yaptırmaktır. Bu ise okumakla mümkündür. “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyor Kur’an. Olmaz elbette! Öyleyse, okuyanlarla okumayanlar da bir olmaz! Okumayı hastalık hâline getirenlerle, kitabın sadece yüzüne bakanlar bir olur mu hiç? Kitabı eline aldığı zaman yudumlayanlarla, iki cümlede boğazı düğümlenenler de bir olmaz elbette! Kitaba dokunduğu zaman, tıpkı bir sevgiliye serenat yapıyor gibi yüreği kıpır kıpır olanlarla, hiç kitaba dokunmamış yürek bir midir? “Bazı kitaplar tadılmalı, bazıları yutulmalı, birkaçı da ağır ağır çiğnenmeli ve sindirilmelidir.” diyor Francis Bacon. İşte kitabı anlama budur! Kitap okuma alışkanlığını kazanmamış ya da kitap okumayı hastalık hâline getirmemiş kimseler, kitaptan anlamazlar. Kitap, kendisini ancak okuyanlara anlatır. Kitap okumak bir hastalıktır. Bu hastalığı yapan bir kurttur. Bu kurt, kitap kurdudur. Kitap kurdu olanlar, hangi kitabın tadımlık, hangi kitabın doyumluk ya da hangi kitabın hazımlık olduğunu iyi bilir. Her kitabın farklı bir tadı olduğunu, eline kitap almayanlara nasıl anlatabiliriz ki? Kitaplar gerçek dosttur. Ben bu zamana kadar yalancı ve ikiyüzlü kitap görmedim. Onlar, oldukları gibi görünen içten ve cana yakın varlıklardır. “Kitaplar, benim sevgili dostlarım, gerçek yol gösterenlerimdir. Çünkü iki yüzlülük etmeden bana görevlerimi hatırlatırlar.” diyen Alphonse Daudet ne kadar haklıdır! Kitap okuma hastalığı, ne yazık ki bulaşıcı değil! Yıllarca uğraşırsın da, etrafında hastalananların sayısı üçü beşi geçmez!