Cevap :
Trakya toprakları üzerinde küçük koloni yerleşmelerini kurduklarını da kanıtlamaktadır.
Orta Tunç Çağı'ndan son Tunç Çağı'nın sonlarına kadar (İ.Ö.2000-1300) birkaç küçük keramik buluntusu dışında bulgulara rastlanmamıştır. Son Tunç Çağı'nın sonları ile İlk Demir Çağı'nda (İ.Ö.1400-1000) batıdan büyük bir göç dalgası gelmiştir.
İzlerine Ergene ve Meriç Havzasında rastlanan bu göç dalgasından sonra karanlık bir dönem başlamaktadır. Antik kaynaklar ve yakın zamana kadar arkeolojik bulgular yetersiz kalmaktaysa da son dönemdeki Kırklarelideki Aşağıpınar kazılarında Orta Demir Çağına ait yoğun bir yerleşme ortaya çıkarılmıştır. Trakya'da son dönemlerde başlayan sistemli kazıların devam etmesiyle karanlık diye bilinen dönemler de yavaş yavaş aydınlatılabilecektir.
Şarköy İğdebağları köyünden İstanbul arkeoloji müzesine götürülen Demir Çağı'na ait önemli bronz bir kolleksiyon ve Tekirdağ Müzesi'ne getirilen bronz bir kaç madenieser bu dönemde madenciliğin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Yalnız bu çağda Anadolu'da kurumlaşmış devletlerin (Hitit) varlığına karşılık Trakya'da Proto-Trak olarak tanımlanan ve toplumsal örgütlenme bakımından çok daha geri düzeyde toplulukların bulunması anadolu ile Trakya'nın kültürleri arasındaki en önemli farktır.
Trakya İsmini Veren Kavin Traklar
Trakyanın yerli halkımıdırlar yoksa dışarıdan mı gelmişlerdir? Bu konuda kesin bir hüküm vermek bu günkü bilgilerle zordur. Önceki yıllarda Tekirdağ tarihini yazanlar İ.Ö.4000 ve 2000 yıllarında Trak akınlarından ve göçlerinden bahsetmektedirler. Bilindiği gibi Trakya'da o dönemlerle ilgili olarak yapılmış uzun araştırmalar ve arkeolojik kazılar olmadığı gibi o dönemler hakkında da yazılı belgeler de yoktur. Daha önce de değinildiği gibi İ.Ö.14-13.Yüzyılda izlerine Ergene ve Meriç Havzası'nda rastlanan bir göç dalgası bulunmaktadır ki bu göç eden toplum Proto Trak (Trak Öncüleri) olarak adlandırılmaktadır. Daha sonra tarihçiler traklardan ayrı kabileler ve şehir krallıkları olarak yaşamış hiçbir zaman bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler.
Tarihçi Heredot
Hintlilerden sonra en kalabalık olanlar Trakya'lılardır. Birtek adamın komutasında ya da tek iradeyle hareket etseler hiç yenilmez ve bence ulusların en güçlüsü ve en kalabalığı lurlardı” demektedir. Traklar için iş görmemek kibarlıktır. Toprakta çalışmak şerefsizlik ve aşağılıktır.
Soylu Yaşamak
Savaşa gitmek başkalarını soymak ve at yetiştirmektir. Bu nedenle de paralı Asker sıfatıyla denizci olarak donanmalarda atlı olarak kara ordularında yer almışlardır. Homeros'un İlyada adlı destanında Trakyalılar için at besleyen at yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır. Trak kralı Rhesos'un atları için: “Görmedim onun atları gibi güzel iri atlar giderler yel gibi Kardan beyazdırlar.” demektedir.
Trakya'ya elçi giden kişilere atların armağan olarak verildiği yine Homeros'tan öğrenilmektedir. Ksenephon “Anabasis” (onbinlerin dönüşü) adlı eserinde bir Trak kenti olan Perinthos (Marmara Ereğlisi) halkının orduya yetişmiş atlar verdiğini yazmaktadır. Tanrılar arasında en çok Dionyzos (Doğa Tanrısı olup Asma kütüğünü ve şarabı dünyaya yaymak için yarenleri Satyr ve Menadlarla tüm dünyayı dolaşırlar.) Artemis (Bolluğu ve bereketi simgeler. Hayvanların koruyucusu ve Altın yaylıdır. Trakyada geyik üzerinde yay ve okuyla tasvir edilir.) Hermes'e (Doğa ve Bereket Tanrısıdır.) saygı gösterirler. Traklar en iyi olarak ölü gömme adetlerinden tanınmaktadır. Konunun başında Trakların tarih öncesi çağlardan beri Trakya'nın yerli kavimlerimi yoksa kuzeyden gelen bir kavimmi olduğunun kesin bilinmemekte olduğundan bahsedilmişti. Ancak kuzeyden geldikleri savı daha kuvvetli bir olasılıktır.
Trakyada yoğun olarak görülen bazıları anıtsal nitelikli bazıları irili ufaklı yığma tepelerin hepsi “tümülüs” denilen mezar tepeleridir. Trakya'da en erken tümülüs İ.Ö.1300 yılına tarihlenen Kırklareli'de bulunan Taşlıbayır Tümülüsüdür. Ayrıca Kırklareli ve Edirne civarında Dolmen adı verilen büyük iri taşların yanyana getirilerek ve sonra üzeri tekrar iri bir taşlarla örtülerek yapılan anıtsal mezar tipleri vardır. Bu mezar tiplerinin ilk örnekleri Traklara aittir. Dolmen tipi mezarlar daha sonra bırakılmakla beraber tümülüs geleneği Roma döneminin sonuna kadar (İ.S.395) devam etmiştir.
Anadolu'da Friglerle İ.Ö.8.yy. sonlarında 7.yy.başlarında ortaya çıktığı belirlenen tümülüsler Trakyada olduğu gibi tek tanrılı dinlerden Hıristiyanlığın egemen olduğu Roma dönemi sonuna kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu yüzden de bazı arkeologlar Traklarla Friglerin aynı kavim olduklarını Trakyadaki Brig kabilesinin Anadolu'daki Frigler olduğunu iddia etmektedirler. Tarihçi Heredot Trakların ölü gömme adetlerinden şöyle bahseder: “Bir Trak öldüğünde ceset üç gün evde bekletilir. Bu arada kurbanlar kesilir cenaze ziyafetleri düzenlenir. Ceset yakılır. Yahut yakılmadan mezarın içine konur. Ağıtlar yakılır şaraplar içilir. silah oyunları ve spor müsabakaları düzenlenir. Mezarın üzerinde yığma tepe meydana getirilir.”
Ayrıca Traklar iyi at yetiştiren kavimler olduğundan atlarına çok önem vermekteydiler. Trakların öldüklerinde kendileri için tümülüsler yaptıkları gibi atları için de tümülüs yaptıkları yada kendileriyle birlikte atlarını da gömdükleri bilinmektedir. 1995 yılında Hayrabolu'nun Hacıllı köyünde Tek Höyük Tümülüsü'nde Tekirdağ Müzesi Müdürlüğü'nce yapılan kazılarda yukarıda belirtilen konuların büyük kısmı ortaya çıkarılmıştır. 95.m yüksekliğinde ki tümülüs yığmasında ortaya yakın yerinde yaklaşık 3x5m. boyutlarında 70 cm. derinlikte bir çukur açılarak ölü yakılmış ve külleriyle birlikte aynı yere gömülmüştür.