Cevap :
Yarbay Mustafa Kemal, Bigalı köyündeki iki katlı komuta evinde durum değerlendirmesinde bulunuyor, masaya açtığı haritalara dikkatle bakıyordu. Dalıp gitmişti… Ağzındaki sigarasının külü eğilmiş, neredeyse yere düşecekti. Beyninde dolanıp duran soruya cevap bulmaya çalışıyordu. Düşman nereye çıkacaktı? Son zamanlarda İtilaf Devletlerinin gözetleme ve keşiflerini arttırdıkları yönünde haber ve raporlar geliyordu. Düşmanın en yakın zamanda bir çıkarma yapacağı belliydi ama nereye çıkacaklardı?Ayakta bir süre durduktan sonra emir erinin yapmış olduğu şekersiz kahveyi aldı. Sedire oturdu. Gecenin en koyusunda, sanki dışarısını görecekmiş gibi perdeyi aralayıp baktı. Karanlığa dalan gözlerinde geçmişte yaşadıkları yavaş yavaş canlanmaya başladı.O zamanlar, Sofya’da ateşemiliter olarak bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı çıkmıştı. İşte tam o sırada Alman Askerî Eğitim Daire Başkanı Liman Paşa’nın, Çanakkale’yi savunacak ve yeni kurulacak bir ordunun başına geçeceğini haber alır almaz, bunun yanlışlığını askerî yetkililere yazdığı mektuplarla anlatmaya çalışmıştı. Kendisi Almanların yenileceğini düşünüyordu. Ne yazık ki Osmanlı Devleti, Almanlarla birlikte savaşa girecekti. Artık çok geçti. Sofya’da durmasının bir anlamı yoktu. Burada oturup kalma düşüncesinde değildi. Daha aktif bir görev istemeliydi. Cephede savaşmak istediğini belirten birçok mektup yazmıştı. Ancak bu mektuplara ilk önceleri cevap verilmemişti. O ise ısrarlarını sürdürmüştü. Sonunda kendisine Harbiye Nazın Vekili İsmail Hakkı’dan bir telgraf gelmişti.“On Dokuzuncu Tümen Komutanlığına tayin edildiniz. Hemen İstanbul’a geliniz…”Telgrafı aldığında gizli bir sevinç duymuştu. Bu sevinç daha aktif bir göreve başlama heyecanından kaynaklanıyordu. Hemen ertesi sabah yola çıkmış ve İstanbul’a gelmişti. Ancak kendisine On Dokuzuncu Tümenin nerede olduğuna dair çelişkili cevaplar veriliyordu. Yarbay Mustafa Kemal yaptığı araştırmalarda On Dokuzuncu Tümenin Tekirdağ’da yeni kurulmuş bir tümen olduğunu öğrenmişti. İstanbul’dan Tekirdağ’a gelmiş, derhâl tümenin eğitimiyle bizzat ilgilenmeye başlamıştı. Kısa sürede tümenin en hazır alayının Elli Yedinci Alay olduğunu anlamıştı. Bu alayı Hüseyin Avni Bey komuta ediyordu. Alayın askerleri de genellikle Tekirdağ ve yakın illerden gelmiş erattan oluşuyordu. Yaptıkları eğitimlerden sonra 25 Şubat 1914 tarihinde Maydos’a gelmişler, oradan da Bigalı köyüne geçmişlerdi. Boğaz’a saldın başladığında On Dokuzuncu Tümen her iki kıyıya yardım edebilmek için ihtiyatta bekletilmişti. Yarbay Mustafa Kemal 18 Marttaki zafere çok sevinmişti. Fakat İtilaf Devletlerinin bu kez karadan saldıracağını tahmin ediyordu. Bu yüzden sevinci kısa sürmüştü. Hiç vakit geçirilmeden savunma hazırlıklarına başlanılmalıydı. Ancak bu hazırlıkları yürüten Beşinci Ordu Komutanı Liman Paşa, Osmanlı subaylarının hazırlamış olduğu savunma taktiğini tamamen değiştirmişti. Paşa’ya göre kıyılar zayıf birliklerle tutulacak, geride bekleyen asıl kuvvetler karaya çıkmaya çalışan düşmanın üzerine atılacak ve düşmanı denize dökecekti. Paşa aynca çıkarmanın Gelibolu Yarımadası’nın en dar yeri olan Bolayır’a yapılacağını sanıyor, buna göre de tertibat aldınyordu.Yarbay Mustafa Kemal, Liman Paşa ile aynı düşüncede değildi. O, Balkan Savaşı sırasında Bolayır’da ve ya rımadanın en uç noktalarında bulunmuştu. Bu coğrafyayı iyi tanıyordu. Yarımadanın en önemli yerlerinin Seddül- bahir ile Anbumu mıntıkaları olduğunu biliyordu. Defalarca üst düzey komutanlarına, çıkarmanın yapılacağı yerler hakkında düşüncelerini belirtmişti ama kendisinin görüşlerine değer veren çıkmamıştı.Sigarasından derin bir nefes çekti. Dalgın dalgın dışarı bakmaya devam ediyordu. Bigalı köyüne çöken karanlığı Osmanlı Devleti’nin kaderine benzetiyordu. Vatan zor günler yaşıyordu. Binlerce şehit verilerek, bu topraklar vatan yapılmıştı. Şimdi ise aziz vatana saldıracak, dünyanın dört bir yanından gelen ordular denizde bekleşiyor, sanki bir avcının sabırsızlığını yaşıyorlardı. “Bu vatanı savunmak için elimizden ne gelirse, yapacağız. Zira alnımızda Balkan yenilgisinin kara lekesi var. Onu silineli, şerefli bir zafer için canımızı vermekten dahi sakınmamalıyız. Ölmekte tereddüt etmemeliyiz… Belki askerlerime, benim için zor da olsa, ölmeyi emredeceğim. Onları bir emirle, bir el işareti ile ölüme yollayacağım. Ama bizlerin ölmesi vatana hayat verecektir… 18 Martta denizde kazanılan zafere, yeni bir zafer de karada eklemeliyiz.” Bu şekilde düşününce rahatlamıştı sanki. Ancak aklındaki soru hâlâ beyninin kıvrımlarında geziniyordu.Düşman nereye, ne zaman çıkacaktı? Katlamış olduğu haritayı tekrar masaya serdi. Bir yandan haritaya bakarken, bir yandan da yarımadanın coğrafyasını düşünüyordu. Düşünmekten yorulmuştu. Başı ağrıyordu. Ağrısına iyi gelir, diye bir şekersiz kahve daha istedi. Sonra masanın başından kalktı. Tekrar pencerenin önüne geldi. Yine gözlerini karanlığa dikti…Neden sonra aniden bir şey hatırlamış gibi masanın önündeki haritaya baktı.Seddülbahir’den ve Arıburnu’ndan gelecekler! Neden? Çünkü bu iki yer de yarımadanın stratejik önemi olan Alçıtepe, en yüksek yeri olan Conkbayırı’na ve Kocaçimen Tepe’ye yakındır. Buralarını hızla ele geçirirseniz, yarımadaya hakim olursunuz…Artık zor bir bulmacayı çözmüştü sanki. İyice rahatlamıştı.Kendine yine sordu.Ya düşman Anbumu’ndan saldırırsa ben ne yaparım?Ne yapacağım, en kısa sürede Conkbayın’na gitmenin yolunu ararım.Zihnindeki sorulara cevap bulmuş, rahatlamış ve uykusu gelmişti. Elbiseleri ile yatağa uzandı.Gelibolu Yarımadası’nda aylar hızla geçip gitti…***Gelibolu Yanmadası’na nisan ayı başında akın akın asker geliyordu. Geceleri, her yerde siperler kazılıyor, tel örgüler çekiliyor, sahillerde kazıklardan engeller oluşturuluyordu. Sanki büyük bir fırtınanın geleceğini hisseden karıncalar gibi askerler olanca gücüyle, bu kopacak savaş kasırgasına hazırlanmak istiyordu. Yapılan son keşiflerden, çıkarmanın pek yakında yapılacağı anlaşılıyordu. Artık gece demeden, gündüz demeden elden gelen her şey yapılmalı, savaşa iyi hazırlanılmalıydı.Yarbay Mustafa Kemal komutanlığını yaptığı On Dokuzuncu Tümenin hazırlıklarını gözden geçiriyordu. Emrindeki komutanlarla birlikte sık sık durum değerlendirmesi yapıyordu. Eratın moralleri yüksek tutulmaya çalışılıyor, eğitim bütün hızıyla ama büyük bir disiplinle gerçekleştiriliyordu. On Dokuzuncu Tümen araziyi tanımak için geceleri uzun yürüyüşlere çıkıyordu. Bütün yorucu çalışmaları büyük bir gayretle yapan erlerine Mustafa Kemal çok güveniyordu. Onların vatanı savunmak için canlarından kolayca vazgeçeceklerini adı gibi biliyordu. Komutanlarıyla yaptığı toplantılarda hep Balkan Harbi’ne dikkat çekiyordu.Arkadaşlar, Balkan Harbi lekesini alnımızdan silmeliyiz. Belki de çok yakında tutuşacağımız savaş bizim için büyük bir fırsattır… Bizler, büyük bir milletin askerleriyiz. Bu milletin tarihi nice zaferlerle doludur. Bizler de yeni bir zafer kazanmalıyız. Kazanmak zorundayız.Onun bu yüreklendirici ve moral verici konuşmaları yanındakileri etkiliyor, canla başla çarpışacaklarına dair kendilerine söz veriyorlardı…Nice gece ve gündüz, Türk askerlerinin Gelibolu Yarımadası’nda büyük bir zafer kazanma kararlılığı içinde geçip gitti. Geceler gündüzleri kovalarken, İtilaf Devletleri 25 Nisanın karanlığında yüzlerce gemi, binlerce askerle yarımadaya çıkmak için geliyordu. Aylarca bu çıkarma için hazırlanmış, Avustralya’dan bile asker getirmişlerdi. Gelenler kahraman olacaklardı. Yüzyıllardır tarih yazan bir devletin karşısına, tarih sahnesine daha dün çıkan milletlerin askerleri dikilmeye çalışıyordu… Kendilerine çok güveniyorlardı. Çünkü son model silahlan vardı. Cephaneleri, yiyecekleri, içecekleri boldu. Zaten Balkan Harbi’nde mağlup olmuş Çatalca’ya dek çekilmiş olan Türkleri kolayca yenecekler; İstanbul’da geçerli olacak, daha önceden bastırılıp kendilerine verilmiş paralarını harcayacaklardı.25 Nisanın karanlığı denizdeki gemileri saklıyordu ama karaya doğru yaklaşmakta olan gambotların ve çekicilerin sesi suda yankılanıp duruyordu. Kuşlar göçüp gitmek için uzaklara doğru kanat çırpıyorlardı. Siperlerde düşmanı bekleyen askerler ise silahlarım sıkıca kavramış, içlerinden bildikleri dualan okuyorlardı…* **Yarbay Mustafa Kemal Bey, o gece de her zamanki gibi geç yatmıştı. Bigalı civarındaki Maltepe ve Mersintepe’deki birliklerini denetlemişti. Bir süre daha haritasına baktıktan sonra uykuya dalmıştı. Uykunun en koyu yerinde emir subayı hızla kapıyı vurdu. Kalkıp kapıyı açtığında, emir subayı heyecanla,Efendim! Gelen bazı raporlar çıkarmanın bu seher başlayacağım gösteriyor, dedi.Son durum nedir?Arıburnu taraflarından bazı top sesleri duyuldu ama sonra top atışları kesildi.-Ya!Evet efendim. Şimdi büyük bir belirsizlik var.Belirsizlik çok uzun sürmez. Hazırlıklı olmalıyız. Özellikle Arıburnu’na yönelik hazırlık yapmalıyız.Yarbay Mustafa Kemal artık alaca karanlığa dönen…