Cevap :
Anadolu Selçuklu Devleti, Rum Selçuklu Sultanlığı[1]Türkiye Selçuklu Devleti[2] ya da Konya Sultanlığı[kaynak belirtilmeli], (Arapça: السلاجقة الروم el-Salācika el-Rūm Farsça: سلجوقیان روم Selcūkiyân-i Rūm; Rum Selçukluları),Selçuklu Türklerinin Anadolu coğrafyasında kurmuş olduğu devlet.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlandı. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti.[3] Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
Bizans'ın sınır komşusu olan Süleyman Şah bir süre sonra bu devletin içişlerine karışmaya başladı. 1078'de Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Anadolu’da ayrı bir devlet kuran I. Süleyman Şah’ın güçlenmesinden kaygı duymaya başladı. 1078'de ordusunu Süleyman Şah'ın üzerine gönderdi.Beklediği zaferi kazanamadı.Süleyman Şah, Bizans'taki taht kavgalarından yararlanarak sınırlarını genişletmeyi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra I. Süleyman Şah 1082'de Adana ve Tarsuskentleriyle birlikte bütün Kilikya topraklarına sahip oldu. 1084'te de Antakya'yı ele geçirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1086 yılında Antakya yakınlarında Suriye Selçuklu Devleti Sultanı Tutuş'la yaptığı savaşta yenilerek ölünce, Süleyman Şah'ın iki oğlu I. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah'ın İsfahan'daki sarayına esir olarak gönderilmişti. Böylece Anadolu'da bir otorite yokluğu ortaya çıktı. Bu döneme Anadolu Selçuklu Devleti'nin Fetret dönemi denilebilir. Bu otorite boşluğundan yararlanan İznik beyi Ebu'l-Kasım Anadolu Selçuklu Devleti'nin yönetimini eline geçirdi. Kardeşi Ebu'l-Gazi Hasan Bey'le birlikte Marmara civarındaBizanslılarla savaşarak devletin sınırlarını genişletmeye başladı.
Anadolu'yu kendisine bağlayamayı uman Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Melikşah, Urfa emiri Bozan'ı Ebu'l-Kasım'ın üzerine yolladı. Emir Bozan İznik'i kuşattıysa da alamadı. Ancak Büyük Selçuklu Devleti'yle savaşmayı göze alamayan Ebu'l-Kasım kardeşini İznik'te bırakarak Melikşah'la anlaşmak üzere İsfahan'a hareket etti. Melikşah Ebu'l-Kasım'la anlaşmayı kabul etmedi. Ebu'l-Kasım İznik'e geri dönerken 1092 yılında yolda yakalanarak idam edildi. Ebu'l-Kasım'ın ölümünden sonra kardeşi Ebu'l-Gazi kısa bir süre daha İznik'i elinde tutmaya devam etti. Ancak Büyük Selçuklu Devleti sultanı Melikşah'ın ölümü üzerine Süleyman Şah'ın iki oğlu I. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan İsfahan'da serbest bırakıldılar. Ebu'l-Gazi İznik'e 1092yılı sonlarında ulaşan I. Kılıç Arslan'a hiç direnmeden yönetimi devretti. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti'nin yönetimi tekrar Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın hanedanına geri dönmüş oldu.
Selçukluların sağlamış oklukları siyasi birlik ortamı içerisinde ticari faaliyetler gelişmişti. Ticareti iç, dış ve transit ticaret olarak üç kısımda ele alabiliriz.
Şehir hayatının gelişmesiyle iç ticaret arasında bir etkileşim vardır. Perakende ticarette açık ve kapalı çarşılar, toptan tica rette hanlar önemlidir. Açık veya kapalı çarşılardaki dükkanlarda esnaf üretim ve perakende ticaret ile meşgul oluyorlardı. Tüccar zümresi iç ve dış ticarete katılan
kervanları donatan, mal ithal eden ve sınai faaliyetleri ticarete yönelik olarak düzenleyen müteşebbis bir zümredir. Pazarlar ve panayırlar devletin himaye ve denetimi altındadır. Aynî ve nakdî mübadeleler yan yana cereyan eder. Pazarın güvenliğini temin için tedbirler alınır.
Selçuklu Türkiyesi'nde transit ticaret ülkeye oldukça gelir getirir. Ticaret yollarında sürekli olarak işleyen kervanların güvenliklerini ve barınmalarını sağlamak amacıyla bir kervansaray şebekesi oluşturulmuştur. Doğu ticaret yollarının bir kısmının Anadolu'dan geçmesi; ülkenin ticari önemini arttırdığı gibi, devlet, tüccarların uğradıkları zararı tazmin eden bir ticaret sigortası sistemi de kurmuştu. Bu yüzden ülke özellikle 1243 Kösedağ savaşından önce tüccarları kendine çekiyordu.
Anadolu Selçuklu ekonomisi Akdeniz ve Karadeniz'e açılınca doğrudan Avrupa ile ticari ilişkiler kurmuştu. Fakat Selçuklu devleti bir deniz devleti olacak süreye sahip olmadığından deniz ticaretini koruma imkanından yoksundu. Bu yüzden kara ticareti daha önemliydi. Hatta İstanbul, Alaşehir, Bursa ve İznik gibi Bizans şehirlerinde Türk kolonileri vardı.
Anadolu, Avrupa ile olduğu kadar Arap ülkeleri ve Hindistan ile de ticarette bulunuyordu. Yapılan ticaret antlaşmalarıyla para basımında kullanılan kıymetli maden ihracatı yasaklanırken ithalat teşvik ediliyordu. Anadolu birçok malın ithal ve ihraç edildiği, mal bolluğunun var olduğu bir açık ekonomi görünümündeydi. Umumiyetle pa muklu ve yünlü dokuma ürünleriyle gıda maddeleri ihraç edilirken bazı savunma araçlarıyla lüks maddeler ithal ediliyordu.
Dış ticaretin genişlemesi ülkede fuarların kurulmasına yol açmıştı. Bunlar umumiyetle şehrin uzağında, yabanda kuruldukları için "yabanlu" adını alıyorlardı. Arap, Acem, Avrupalı vs. tüccarlar mallarını burada mübadele ederlerdi. Şehrin girişlerinde de göçebe Türkmenlerin hayvan ürünü satıp mamul madde aldıkları Türkmen pazarları ile liman şehirlerinde büyük pazarlar kurulmaktaydı.
XIII. yüzyıl sonlanyla XIV. yüzyıl başlarında dış ticarette de bir durgunluk baş-göstermiştir. Zira Bizans, Memlûkler ve İlhanlılar gerileme içerisindeydiler.