Herhangi bir metinde kelimelerin anlamları ( eş anlamlı, eş sesli, zıt anlamlı, mecaz anlamlı, deyim anlamlı ve terim anlamlı ) incelenmesinin yapılması gerekiyor. Dönem ödevim sanırım çok uğraşacağım ama metin bulamıyorum uzun bir metin yardım edebilir misiniz? ( metin bulmamda :/ )



Cevap :

özlemek dostluktan değil, leo, özlemek aşktandır. neden özler insan ve niçin savaşır sözcüklerle? uzaklıklar� uzaklıklar hep içime oturuyor benim. özlüyorum leo, dilini, ellerini, saçlarını, hele de gözlerini bir daha özlüyorum. insanı nasıl da tutukluyor bir bilsen, elini, bilincini, gözlerini, dilini nasıl da bağlıyor, anlatabilsem� söyleyemediklerimi ve anlatamadıklarımı düşünüyorum şimdi.



henüz yazmadım onu leo, henüz anlatabilmiş değilim. işte bunlar leo, insanı özleme çeken, özlediğini anlatan ya da fark ettiren şeyler� insan neyi özler leo, yaşadıklarını mı yaşamak istediklerini mi? özlemi belirleyen tutkular mıdır yoksa; tutku varsa özlem de vardı desem, ne dersin buna? uzak düştüğümüzde, uzak olanı yakınlaştırmak özlemek değil midir?



özlemek, özlenenin içimizdeki yerinin anlaşılmasıdır.

ANNEMİN MUTLULUĞU

Eve yaklaştıkça sevincim arttı. Bu sevinç artması anneme söyleyeceğim sözlerden ileri geliyordu. Bu sözler pek önemliydi. O zaman çocuk akıllı olduğum halde kendimi dünyanın akıllıları arasında görüyordum. Ne zannettiniz ya? Ben öğrenimimi bitirdim. Sekiz sene okulun içinde, çiçekli bahçesinde çalışarak, inleyerek sıkıldım. Ah!... O bina benim çocukluk günlerimin çalışmalarına, sevinçlerine da­yandı.

Ne ise evin kapısı önüne geldim, sevinçten tokmağını hızla vurmuşum. Odada oturanların hepsi fırlamış. "Kim o?" diyen diyene.

Açtılar, gururlu tavrımı bozmayarak annemin yanına geldim, elini öptüm. Titrek bir sesle dedim ki:

- Anne yüzünü kara çıkarmadım, şimdi rahat ol!

Koca kadın... Beni öpmek için ayağa kalkmaya davrandı, sinirleri gevşemiş, gözlerinde yaş dam­laları olduğu halde beni yanına çağırdı. Eğildim, öptü. Analığa mahsus olan bir şefkat bakışıyla beni süzerek:

-Aferin!... dedi.

Bana bu ödül yetmez mi? Zaten bundan büyüğünü tasavvur edemem. Yok yok daha büyüğü var. Onu ben şimdi biliyorum.

Annemde benim için yeni bir düşkünlük hâsıl oldu. Odada ayağa kalksam, "Nereye?" diye soru­yor. Ben bu düşkünlüğü anladım. Ah! Pek ziyade sevindi, koltukları kabardı. Artık dalı büyüdü. Aile ağacı daha fazla yeşillendi. Akşam namazını beraber kıldık. Ben artık koca adam olduğumdan odama Çekildim. Bir müddet sonra uyudum.

İki üç saat geçmiş olmalı, uyandım. Evimin o kâğıt kaplı duvarlarını görerek sevindim. Saate bakmak için dışarıya çıktım, annemin odasında ışık var. Acaba ne yapıyor? Saat da iki. Hasta mı ol­du? Kapısını açtım.

Ah! O yüksek kalp de sabaha kadar secde ederek Allah'ın lütfuna teşekkür ediyor. İlerde, yüksek Mevkilere geçmem için içten yalvarışlarını Mevlâ önüne bırakıyor, bana hayır dua ediyordu. Gözlerim dolu olarak odama çekildim. Yatağa atılarak gözyaşları arasında uyudum.

Ahmet Rasim, Falaka Ve Geceler, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1989,s. 87.