osmanlılar fethettikleri yerlerde sosyal ve kültürel alanlarda hangi faaliyetlerde bulunmuştur?



Cevap :

XV. yüzyıl ortalarına kadar olmak üzere biri Rumeli'de, diğeri de Anadolu'da iki beylerbeyliğe ayrılan Osmanlı toprakları, aynı zamanda özellikle Anadolu'da şehzâde sancakları ile, Rumeli'de de akıncı sancakbeylerinin idâresinde bulunan sancaklara ayrılmış bulunuyordu. XVI. yüzyıl ortalarına doğru istikrarlı bir duruma gelen Osmanlı taşra teşkilâtı Erzurum, Diyarbakır, Van, Dulkadiriye, Halep, Suriye, Trablusşam, Şehrizor, Mısır, Yemen, Basra ve Budin ile Tameşvar gibi eyâletlerle yönetilir hale gelmişti. Kuzey Afrika'da da Cezâyir ile bu tarihlerde buraya tâbi olarak idare edilen Tunus ve Trablus-garb imtiyazlı birer sancak halinde idiler.

1453 yılında İstanbul'un fethi ve daha sonraları Konya ve Kastamonu gibi Anadolu'daki diğer güç merkezlerinin de Osmanlılara geçmesi sonucunda değişik yerlerdeki bir çok bilgin ve düşünürün devlet merkezi olan İstanbul'a gelmeleri, burayı bir ilim ve kültür merkezi hâline dönüştürdü. Fâtih Sultan Mehmed'in ilmî hüviyeti ve ilim adamlarını himaye eylemesi, ülkede hür düşünce ortamını da geliştirdi. İlmî tartışmalarda ancak ilimde otorite olanlara itibar ve iltifât edilmesi buraya ilim adamlarını çekti. Böylece hem İstanbul'da, hem de Osmanlı'nın diğer şehirlerinde kültürel zenginleşme oldu.

Bununla birlikte XV. yüzyıl ortalarına kadar yapılmış olan gerek Türkiye Selçukluları'ndan, gerek Beyliklerden kalan câmi, imaret, dâru'ş-şifâ, kervansaray ile zâviye ve medreselere ilâveten XV. yüzyıl ortalarına doğru bir de umûmî kütüphâneler eklenmiştir. Bu türlü sosyal kuruluşlarla müesseselere, Osmanlı devletinin sınırları genişledikçe yenileri ilave olmuş, böylece Türk mimârisinde de önemli bir yükseliş meydana gelmiştir.

Osmanlı devleti kurulduğu sıralarda, çevresindeki beyliklerde, Türkiye Selçukluları zamanından beri devam edip gelen iktisâdî faâliyet ve gelenekler sürüp gidiyordu. Osmanlı beyliğinin öncelikle Marmara ve Rumeli taraflarına doğru genişlemesi ve Bizanslılar'ın önemli şehirleri arasında yer alan Bursa, İznik ve İzmit ile Gelibolu yöresinin alınması, Türklerin bu bölgelerdeki iktisâdi durumdan faydalanmalarını sağladı. Özellikle Bursa'nın önemi, bir iktisâdî merkez olarak, Bizans devrindekine göre daha da arttı. Her türlü araç gereç ve bunların yanında ipek, yün ve pamuklu kumaşlar, beyaz sabunlar yabancı tüccarlar tarafından satın alınıyordu. Suriye'den kaba ipek getiren ticâret kervanları veya hac kafileleriyle Ceneviz, Floransa ve İspanya tüccarları her türlü kolaylıkla alış-verişlerini yapıyorlardı; pirinç boldu, Karamürsel, Kartal ve Pendik gibi bölgelerde Türk halıları dokunuyordu(141).

Osmanlı sınırları genişledikçe Anadolu beyliklerinden alınan şehir, kasaba ve köylerdeki halk da Osmanlı idâresine giriyordu. Bunlarla beraber, halkın yaptıkları işler ve sahip oldukları müesseseler de Osmanlı müessesesi olarak devâm ediyordu. Bu arada, Osmanlı şehirleri tıpkı Selçuklu şehirleri gibi gelişiyordu. Değerli meslektaşım Prof. Dr. Osman Çetin bir Selçuklu şehrinin fethedildikten sonra nasıl Türk şehri haline geldiğini şöylece anlatıyor ki, bu daha sonra Osmanlı şehirciliğinin de örneği olacak bir uygulama olduğu için burada aynen nakletmeyi yararlı buluyoruz: "Sinop h.611/m.1214 yılında Sultan I. İzzeddin Keykâvus tarafından fethedildi. Şehir alınınca hemen vali ve dizdar tayin edildi. Kadı, imam ve müezzinler gönderildi. Kaleye asker konuldu. Devlet işlerini yürütecek personel, aileleri ile birlikte şehre yerleşti. Türklere mukavemet edenlerle gönüllü olarak şehirden ayrılmak isteyenler Samsun taraflarına gönderilerek iskân edildi. Bu tehcir olayı şehrin nüfusunu azaltmıştı. Nüfusu çoğaltmak ve şehri bir Türk ve İslâm beldesi haline getirmek için boş kalan evler, sahipsiz kalan bağ, bağçe ve tarlalar Anadolu'dan gönüllü olarak Sinop'a gelenlere dağıtıldı. Bu gönüllüler genellikle yoksul insanlar ve şehirlere yerleşmek isteyen göçebelerdi. Keykâvus bütün bunları Sinop'un türkleşmesi ve islâmlaşması bakımından yeterli görmedi. Ekonomik hâkimiyet gerçekleştirilmeden istediği sonuca ulaşamayacağını düşünerek bir ferman yayınladı ve Konya, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Tokat gibi Anadolu şehirlerinden zengin tacirlerin Sinop'a gönderilmesini istedi. Böylece Sinop üç-beş sene içinde her şeyi ile bir Türk ve İslâm şehri haline geldi.

Bu örnek bize, şehirlerin başlıca şu üç merhaleden geçerek türkleşip islâmlaştığını gösteriyor:

 

Balkanlar, Avrupa kıtasının güneydoğu kesiminde, İtalya Yarımadası'nın doğusu, Anadolu'nun batısı ve kuzeybatısında yer alan coğrafi ve kültürel bölgedir. Bölge için bazı yayınlarda Güneydoğu Avrupa terimi de kullanılır.

Bölgenin adı olan “Balkan” sözünün kullanımı bütün dillerde vardır.[a] Balkan içindeki bazı ülke ve kısımlardaki çok yönlü geri kalmışlık sebebiyle bölge genel olarak, Avrupa'nın sorunlu yerlerinin başında gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hükümranlığının bitişinden itibaren Balkanlar’ın paylaşımına dair sıkıntılar günümüze dek sürmüştür. Bölge, 49 milyon civarında insanın yaşadığı bir toprak parçasıdır. Adını batıdan doğuya uzanan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden almıştır. Önceleri bu sıradağların adı olarak kullanılan Balkan, daha sonraları tüm bu bölge için kullanılmaya başlanmıştır.[1]