Cevap :
13 Eylül 1920 tarihli Halkçılık Programı, Türkiye’de anayasa düzeni ve sosyal siyasa açısından önemli bir metindir. Üstelik, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın toplumsal boyutuna ilişkin tarihsel bir belgedir. Halkçılık prensibi ise, Halkçılık Programı’nın açılımı, uzantısı ve Atatürk’ün toplumsal demokrasi düşüncesinin mihveridir. 1932′de kurulan Halkevleri, onları takiben 1940′ta kurulan Halkodaları Atatürkçü halkçılık düşüncesinin teoriden pratiğe konulduğu kurumlardır. Bu kurumlar ulusal kültür, sosyal dayanışma, ulusal bilinç ve benzeri alanlarda yaptıkları çalışmalarla ülkemizin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu kurumlar bünyesindeki faaliyetler sayesinde halkımızın uluslaşması alanında önemli mesafe alınmıştır. Atatürkçü halkçılık ilkesi de ulusal değerler arasında mümtaz yerini almıştır.
Halkevlerinin Kuruluşu, Çalışmaları ve İşlevleri
Halkevlerinin kuruluşunu hazırlayan gelişmeler dönemin siyasi ve sosyal koşullarıyla yakından ilişkilidir: 1929 yılında ortaya çıkan dünya iktisat buhranı ve 1930 yılındaki çok partili siyasi hayat deneyimi. Bu iki olayın Türkiye’yi yeni arayışlara yönelttiği ve Halkevlerinin kuruluşu üzerinde etkilerde bulunmuş olduğu görülmektedir. Atatürk, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapandığı gün (17 Kasım 1930) üç aylık bir yurt gezisine çıkmış ve bu geziden ülkemizin içinde bulunduğu iktisadi ve toplumsal bunalımdan çıkabilmesine yönelik bazı çözüm yollarıyla başkente dönmüştür. Halkevlerinin kurulacağı da bu gezi sırasında kamuoyuna duyurulmuştur. Atatürk, 2 Ocak 1931′de İstanbul’da gazetecilere "Halkevleri" kurulacağı haberini vermiştir. Bununla birlikte Halkevlerinin resmen kurulma kararı, 10-18 Mayıs 1931 tarihleri arasında yapılan CHF Kurultayı’nda alınmıştır. Bu kurultayda, sekiz yıllık parti programının yerine yeni bir program da hazırlanmıştır. Bu program, CHF Umumî Kâtibi Recep Peker tarafından 16 Ekim 1931′de Darülfünun’da verilen bir konferansla tefsir edilmiştir.
CHF Programı’nda millet, "dil, kültür ve mefkûre birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasî ve içtimaî heyet" şeklinde tanımlanmıştır. Halkçılık ise, "irade ve hakimiyetin kaynağı millettir. Bu irade ve hakimiyetin, devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazifelerinin hakkiyle ifasını tanzim yolunda kullanılması" şeklinde açıklanmıştır24. Recep Peker, Darülfünun’da verdiği konferansta, diğer ilkelerle birlikte halkçılık ilkesini de açıklamıştır. Peker’e göre, ülkenin mutluluğu, vatandaşın vatandaşı ezmesi anlamına gelen sınıflı bir toplumu savunan düşüncenin egemenliği altında yaşamamasındadır. Ona göre ulus ve ulusçuluk kavramlarını benimsemiş "vatandaşların kütleleşmesi" ancak bu kavramların "halkçılık zihniyeti ile saflaşması" sayesinde olanaklıdır. Toplumun kendisini yalnızca bir millet olarak görmesi ve hissetmesi, yeni dönemin ayrılıkçı duygular uyandıran akımlarına (iftirak hisleri uyandıran zararlı cereyanlar) direnmek için yeterli değildir. Buna ilaveten, Peker’e göre Parti, kendi kimliğini tanımlayan halkçı özelliğinde "demokratlık manasını"25 da görmektedir26.
Halkevlerinin kurulduğu sıralarda halkçılık ve devletçilik ilkelerinin etkileşim içine girdiği görülmektedir. Bir başka deyişle, toplumsal politikanın iktisadi yönünün devletçilik, siyasal yönünü de halkçılık ilkesinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. İlhan Başgöz’e göre Halkevleri, "Millet Mektepleri’nin çalışmasının tavsamasından doğan gediği kapatmak amacıyla" açılmıştır27). Gerçekten de, 1930 sonlarında halkın Millet Mekteplerine devamsızlığı yöneticilerin dikkatini çekmiş ve buna karşı önlemler alma gereği ortaya çıkmıştır28. Çünkü Millet Mektepleri, cehalete ve skolastik zihniyete karşı mücadelenin simgesiydi. Füsun Üstel ise, Ocakların faaliyetlerine son verilmesini ve onların yerineHalkevlerinin faaliyete geçirilmesini bir yeni dönem yapılanması olarak değerlendiriyor. 1925 Türk Ocakları kongresinde, Ocakların toplumsal görevlerini saptaması için seçilen komisyon, yönetim kuruluna bir rapor vererek, Ocakların bir kulüpten çok "Halkevleri" olmasını önermiştir. Raporda, "Ocak bir Halkevi telakki edildiği takdirde faaliyeti daha geniş olacaktır" deniyordu29. Ancak Ocaklardan Evlere geçiş, tedricî bir şekilde değil, ülkemizin bir değişim ve dönüşüm ortamında 1930 buhranı etkisinde olmuştur.
Halkevlerinin kuruluşunda, özellikle Çekoslovakya’da başarılı bir çalışma süreci geçirmiş ve ulusal kültür merkezleri durumuna gelmiş olan "Sokollar"30 örnek alınmış ve bu konuda Vildan Aşir Savaşır’ın önemli gayretleri olmuştur. Bu süreçte, yalnızca Sokolların değil, mevcut halkçı kurumların da dikkatle incelendiği belirtilir. Nafi Atuf Kansu’nun aynı konuda Rusya’da inceleme gezileri buna kanıttır. İlk kez 19 Şubat 1932′de Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ve özellikle büyük ve orta büyüklükteki ondört büyük kentte birer Halkevi açılmıştır31 Adana, Afyon, Ankara, Aydın, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya, Samsun, Van. Ayrıca, Halkevlerinin örgütlenmesi, yönetimi ve çalışmasıyla ilgili CHF tarafından bir yönetmelik yayımlanmıştır. Bu yönetmelikte Halkevlerinin kuruluş gerekçesi şöyle açıklanmıştır32
KAYNAK (DEVAMI) http://atam.gov.tr/halkevlerinin-toplumsal-ve-kulturel-islevleri/