Cevap :
Açıklama:
Küçük Dünya – Emine Işınsu
Emine Işınsu, ilk romanı Küçük Dünya’yla (1966), şaşırtıcı bir başlangıç yapar. Küçük Dünya, taa Eylül çizgisinden çıka gelmektedir. Oysa 1960’ların ikinci yarısında Eylül çizgisi, böylesi konular âdeta gündem dışı bırakılmıştır. Ne var ki, Işınsu, o gündem dışı bırakılmış dünyayı, günün realitesinde aramaktadır.
Anne baskısı altında büyümüş İstanbul kızı Nur, üniversiteyi bitirdikten sonra Ferit’le evlenir. Bir aşk evliliği değildir bu, bir mantık evliliği de değildir; iki gencin arasındaki duygusal ilişki tekdüze bir evlilik hayatına beraber atılmaktan ibarettir, pek çok kişinin yaptığı gibi…
Nur Urfa’ya gelin gider. Önceleri Urfa’nın İstanbul’dan çok farklı atmosferi, yaşantısı, Nurun hiç bilmediği değerler ya da kemikleşmiş değer yargıları genç kıza renkli gelecektir. Oysa çok geçmeden, İstanbul’daki yarı modern yarı muhafazakâr aile baskısının yerini, Urfa ortamındaki örf ve âdetlerin baskısı alacaktır.
Kendini arayan, var olmaya, bireyselliğini kazanmaya çalışan Nur, belki de içe kapanışları, derin yalnızlığı sebebiyle, Ferit’in arkadaşı Murat’a âşık olur. Bu aşkı açıklamaktan, dile getirmekten daima uzak duracaktır. Murat’ın kendisini sevdiğini bilmekte, fakat bu sevginin uygarca bir dostluktan öteye geçmesinden ürkmektedir. Bir yandan da kardeşi Zeynep’e yazdığı mektuplarda sık sık Murat’tan söz açar
Küçük Dünya, fırtınalı duyguların gerçekten küçük bir dünyada, ‘herkes gibi yaşama’nın erdem sayıldığı ortamda git git boğunçlara açılarak sürüp gider, sözcüklere asla dökülmemiş aşk, sızılarla, çağıltılarla içe işlemektedir. Nur için, mutsuzluğunu yaşamaktan başka bir çare kalmamış gibidir…
Emine Işınsu bu hüzünlü, kasvetli taşra öyküsünü yerli renklerle bezeyerek, yalın bir anlatımla kaleme almıştır. Her şey dümdüz, ‘olması gerektiği gibi’ yaşanır. Gelgelelim romanın son sahnesinde dümdüzlük doruk noktasına çıkarken, okurda filizlenen acı, eser sona erdikten sonra da devam edecek, umarsız küçük dünyaların hep hatırlanmasına yol açacaktır…