Cevap :
ALINTIDIR.(kitap sinavi sitesinden)
Kitabın Özeti :
Olaylar, tam olarak sabah 6’da başlıyor. Yani daha önce hiç adetleri olmadığı hâlde, spor ve sağlıklı yaşam konularında epey agresif bir tutum takınan, çılgınca spor yapıp tüm gündemlerini “sağlıklı yaşam” fikri etrafında şekillendirmeye başlayan anneyle babanın tuhaflığıyla başlıyor. Beslenme rejimini ve aile düzenini kökten değiştiren anne babasından kaçıp, kasabadaki tek pansiyonu işleten, mütevazı ve misafirperver babaanneye sığınmayı akıl ediyor. Ancak mütevazı pansiyon geceden sabaha oteller zincirine; misafir, müşteriye dönmüş bile. Çocukların dağınıklığına, pasağına hiç dertlenmeyen yenge, onları küvete yatıracak kadar temizlik hastasına; “gözünüzdeki ışıltı yeter,” diyen teyze, delicesine hırslı bir anneye; komşusunu, ağacını, hayatı seven tüm kasabalılarsa türlü türlü çılgınlara dönüşmüş bile! Birkaç saat içinde gerçek bir “başkalaşma” yaşanmış, insan olduğu şeyden başka, yapay bir şeye dönüşmüş. Her şeyin bir raf ömrünün bulunduğu, havanın bile bedava olmadığı, insanların birbirinin başının etini yediği, tüketimin iliklere işlediği, inceliklerin unutulduğu ve kabalığın hüküm sürdüğü bu durumdan etkilenmeyen tek kişi de romanın anlatıcısı olan, henüz 10 yaşındaki çocuk. Anlatıcı da aynı vurguyu yapıyor pek çok kez: “Ben sadece bir çocuğum,” diyor. “Nereden bilebilirim, nasıl çözebilirim, bunu da ben mi söyleyeyim size,” vs. İklim krizine kadar tüm sorunların çözümüne çocukların tayin edildiği, yetişkinlerin sorumluluk almadığı bir dönemde anlatıcının çocuk oluşunu vurgulayışı, anlamlı.
Kitabın daha ilk sayfalarında kendini çok yaşlı hissettiğini söyleyen, emekliye ayrılma hayalleri kurduğunu ve insana tahammülü kalmadığını bildiğimiz çocuk, kasabanın, içindeki yaşam enerjisini sünger gibi emdiğini anlatıyor. Bu sayede, daha ilk sayfalardan itibaren kasaba yabancı, yapay bir şey olarak canlanıyor okuyanın gözünde; neredeyse bir canavar olarak. Ancak çok geçmeden kasabanın da bu yapaylığın ve canavarlığın mağduru hâline geldiğini görüyoruz. Küçük evleri, geniş buğday tarlaları, anıt ağaçları, kendine yeter halkıyla mutlu ve doğa zengini bir kasaba olan Buğdaylı, kısa süre içinde gölü kurutulmuş, tarlaları talan edilmiş, tarihi yapıları yıkılmış, yolları asfaltlanmış, ağaçları sökülmüş, kendi gıdasını üretemeyip dışarıdan alır hâle gelmiş ucube bir yere dönüşmüş. İyi gibi görünen şeylerin bile suyunun çıkarıldığı bu kasabada olup bitenler, çok tanıdık. Doğaya bu kadar yabancı ve saldırgan bir çevre içinde anlatıcı çocuğun yaşadığı yalnızlık hissi de benzer biçimde tanıdık.
İçinden çıkılmaz bir hâl alan olayların Pis İşleri Bakanlığına yansıması sonucu, bakanlık görevlendirmesiyle inceleme yapmak üzere kasabaya gelen müfettiş Tevfik Kılıkırkyarar, romanın ikinci önemli karakteri. Daha en başından, anlatıcımız kendini bir tek ve ancak Tevfik abisine yakın hissettiğini söylüyor. Kasabaya dışarıdan gelen ve bu sayede başkalaşmamış olan Tevfik abi olayların çözülmesini sağlıyor. Onun ve anlatıcı çocuğun dedektifliği sayesinde sorun tespit ediliyor, çözüm üretiliyor. Bu arada, anlatıcının glüten alerjisi var, Tevfik abinin de onlarca şeye alerjisi var. Romanın kabalıktan, bencillikten etkilenmeyen iki karakteri de alerjik yani. Bu da başka bir “anlamlı” dokunuş.
Açıklama:
İnsanlar çeşitli sebeplerle sürekli ve gereksiz alışverişler yapmakta, sağlıklı beslenmeyi yanlış anlamakta, okul başarısını ondan daha önemli olan insani erdemlerin önüne geçirmekte ve daha çok kazanma hırsıyla elindekilerin kıymetini fark edememektedir.
İYİ DERSLER❤
ALINTIDIR(İnternet Sitesinden)
UMARIM KIZMAZSİN