Cevap :
Cevap:
1. İlk Devletlerde Gücün Meşruiyet Kaynağı İlk Çağ’ın başından itibaren Mezopotamya, Mısır, Anadolu gibi bölgelerde geniş alanlara hükmeden güçlü siyasi oluşumlar ortaya çıkmıştır.
Anadolu’da MÖ 1700’lerde kurulan Hititlerde kralların, gücünü tanrıdan aldığına inanılır ve emirleri tanrının emriymiş gibi görülürdü
Fakat krallar kendilerini tanrı olarak görmezlerdi. Bu yüzden Hititlerin yönetimi dine dayalı bir krallık veya teokratik bir monarşi olarak ifade edilebilir.
Bir diğer Anadolu medeniyeti Urartularda krallar yaptıkları işleri tanrıları “Haldi” adına yaparlardı. Yani krallar tanrı değildi ama onun yerine hükmederlerdi. Bu yönüyle Urartular, Hititlerle benzerlik gösterir.
2.
Gücün maddi ve temel kaynakları
2 Orta Asya, çöllerden, ıssız düzlüklerden ve geniş bozkırlardan oluşur. Bu coğrafi bölgedeki bozkırların kışı çok soğuk ve kar fırtınalı, yazı ise genellikle sıcak ve kuraktır. Bozkırın bu sert yapısı, bölgede yaşayan kavimleri etkilemiş ve konar-göçer hayat tarzının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
3 Konar-göçerler, ulaşımda ve göçlerde at kullanarak zorlu koşulların üstesinden gelmiştir. Bununla birlikte bozkırın atlı göçebeleri, çabucak organize olabilen savaşçı bir toplum yapısına sahiptir. Esasen bozkır tarihi, en güzel otlakları ele geçirmek için mücadele eden ve bazı hallerde gezinmeleri asırlar süren hayvan sürülerini yaylak ve kışlak arasında getirip götüren Türk kavimlerinin tarihinden ibarettir.
4 Türklerin Orta Asya’ da ıramk, göl gibi su kaynakları çevresinde konar-göçer bir yaşam tarzı vardı. Boyların ekonomisinin temel dayanağı olan hayvanlarıyla birlikte yaşadığı ve belirli bir alanları olduğu anlamına da gelmekteydi.
5 Hunlar, Kök Türkler ve Uygurlar yazın yaylak denen serin, sulak, otlağı bol yüksek yaylalarda; kışın ise kışlak denilen daha ılık ova ve vadilerde yaşardı. Örneğin Çin kaynaklarına göre Hunlar evlerini dövülmüş topraktan yapmışlardı. Ayrıca Uygurlar deve ve ata dayalı basit bir ulaşım sistemi kurmuştu. Çok kalabalık gruplar halinde yola çıktıklarında atlardan, develerden ve arabalardan oluşan kervanları kullanırlardı.
6 Geniş bozkır sahalarında iklim ve coğrafya gereği sürekli hareket halinde olan konar-göçerler, toprak bağalılığını değil soy aidiyetini birinci planda tutmuşlardı. Sosyal kimlik; aile, oguş ve boylar içinde gelişmiş ayrıca sınırlı otlakları kullanma mecburiyeti, aile ve grup ilişkilerini güçlendirmiştir. Zira bu özellikler gelişmemiş olsaydı geniş bozkırlar boyunca ilerleyen boyların tek başına hayatta kalması mümkün olmazdı.
7 Uygur devleti, Kök Türklerin sahip olduğu mirasın üzerine kurulduğu için bozkır kültür geleneğini sürdürmüştür. Ancak zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşılması ve Maniheizm’i kabul etmesi, Uygurların hayat tarzını değiştirmiştir. Bu nedenle Uygurlarda, toplumsal yapı hızlı bir değişim göstermiş ve şehirleşmeye doğru eğilim başlamıştır.
8 Bunun yanında konar-göçer yaşamın da devam etmesi Uygurlarda bozkırlı ve şehirli olmak üzere iki farklı hayatın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
9 Her an saldırıya açık bir coğrafyada yaşadıkları için konar- göçer toplulukların silahlı güce sahip olmaları gerekirdi. Bozkır kültürünün öğelerinden atı kullanan ve demiri işleyen Türkler, askeri bakımdan çevresindeki milletlere üstünlük sağlamıştır.
10 Türk ordusu, ücretli askerlerden değil her an savaşabilecek durumda olan süvarilerden kuruluydu. Örneğin Hunlar, çocuklarını daha küçük yaşlarda biniciliğe alıştırırdı. Gençlik çağına geldiklerinde mükemmel bir binici olan bu çocuklar, böylece atlı savaş usullerini çok iyi uygulardı. Hunlarla savaşlarda başarılı olamayan Çinliler, yüz yıl süren bir askeri reform yapmış ve ordularını Hun tarzında teşkilatlandırarak onları durdurmaya çalışmıştır.
3.1.2. Coğrafi Faktörlerin Savaşlardaki Rolü
Dünya tarihine bakıldığında coğrafi faktörlerin, savaşlarda ne kadar önemli roller oynadıklarını görebiliriz. Zira savaş tarihinde sayısız örnekler mevcuttur. Bu örneklerden en meşhuru İstanbul’dur. İstanbul öylesine stratejik bir mevkide yer alıyordu ki üç tarafı denizlerle çevrili olduğu gibi, İstanbul Boğazı’nı da kontrolü altıda tutuyordu. Bunlardan dolayıdır ki kent, gerek Araplar ve gerekse Türkler tarafından defalarca kuşatılmış olmasına rağmen bir türlü alınamamıştı. Nihayet Osmanlı padişahı II. Mehmet, kurgulamış olduğu dâhiyane savaş stratejisiyle şehrin fethine imkân hazırlamıştı. Söz konusu durum gerçekten dikkate alınması gereken bir durumdur. Şehrin resmi kuruluş tarihi olan MS 330 tarihinden itibaren özellikle de 4. yüzyıldan itibaren defalarca kuşatılmış fakat fethedilememişti. Şehrin bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu coğrafi ve beşerî şartlar, şehrin çok defa fethedilmesini engellemiştir. Osmanlı Sultanı II. Mehmet’e Fatih unvanını kazanmasında etkili olan ve esas itibarıyla coğrafi engellerin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşen fetih, özellikle coğrafyanın tarihî olaylar üzerinde ne denli önemli olduğuna dair mesajlar vermektedir.
Bir başka örnek ise Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan Boğazların, savaşların kaderinde nasıl bir rol oynadıklarıyla ilgilidir. MÖ 13. yüzyılın ikinci yarısında Yunanistan’dan gelen Akalar’la Anadolulu Truvalılar arasında, tarihin ilk boğazlar savaşı olarak bilinen Truva Savaşları cereyan etmişti. Truva şehri, İstanbul gibi stratejik bakımdan önemli bir mevkii üzerinde kurulmuştu. Şehir, yüksek bir zemin üzerine inşa edildiği gibi, aynı zamanda Çanakkale Boğazı’nı da rahatlıkla kontrolü altında tutuyordu. Truvalıların boğazı tutması hâlinde, buradan hiçbir gemi geçemiyor ve dolayısıyla Karadeniz’e açılma imkânı da bulamıyordu. İşte böylesine önemli bir mevkiyi ele geçirebilmek için Akalar Truvalılarla on yıl gibi bir süre boyunca mücadele etmek zorunda kalmışlardır.
Yakın Çağ tarihimizin önemli olaylarından biri olan Birinci Dünya Savaşı’nda da aynı boğaz, yine aynı rolünü oynamaya devam etmiş, boğazı kontrolü altında tutan Osmanlı kuvvetleri, itilaf kuvvetlerine ait donanmanın Boğaz’ı geçmesine imkân tanımamış, bu ise hem savaşın uzamasına hem de müttefiklerinden yardım bekleyen Rusya’nın hayal kırıklığına uğramasına ve nihayet adı geçen ülkede Çarlık rejiminin yıkılmasına neden olmuştur.