Cevap :
Çocuklarımızda istemediğimiz davranışların ortadan kalkmasını istediğimiz durumlarda ne yaparız? Hemen akıl vermeye başlarız. Çocuklarımızın sadece dinlediği, bizim güzel nutuklar attığımız durumlarda problemi halletmişiz gibi bir hisse kapılırız. Ne kadar çok akıl verirsek o kadar az problem yaşanır zannederiz. Eğer akıl verme, işe yarıyor olsaydı, atalarımız “bir musibet bin nasihatten iyidir” derler miydi? Karşı tarafa sürekli akıl verdiğimizde problemlerini çözen çocuklar değil, problemlerinden kaçan veya sorunlarını başkalarına yükleyen çocuklar yetiştirmiş, yaşayarak öğrenmelerini engellemiş oluruz.
Bebek dünyaya geldiğinde anne babanın yönlendirmeleri başlar ve ömür boyu devam eder:
“Elleme, cıs, yapma, dokunma, onunla oynama, terli terli su içme, hırkanı giy, dikkatli yürü, bardağı kırmadan götür, dökmeden ye, ağzını yakma, süt çok sıcak, dikkat et, dersini iyi dinle, ödevlerini yap, çok televizyon seyretme, bilgisayarla oynama, çantanı hazırla, kahvaltını yap, sabah giderken alacaklarını unutma, büyüyünce doktor ol, evlilikte acele etme, biz sana uygun birini buluruz, bak anne babanın bulduklarıyla evlenenler daha mutlu oluyorlar…..” bu tür emir ve isteklerle devamlı olarak yapmaları gereken şeyleri öğütlüyoruz. Verdiğimiz öğütler ne kadar çoksa çocuğumuzun o kadar iyi olmasını bekleriz. Çocukların hangi okula gidecekleri, hangi mesleği seçecekleri hatta ne giyeceklerini bile bile kararlaştırırız.
Eğer çocuklarımızın hayatlarını bu kadar çok kontrol altına alırsak, çocuklarımız yanlış yaptığında ne yapacağız? Atılan ok hedefi bulmazsa ne olacak? Sonuç: pişmanlık
Akıl vermenin birinci dezavantajı; Birisi size akıl vermeye kalktığında direnç gösterirsiniz. Ya onun dediğini yapmazsınız, yada aksini yapmak istersiniz. Mesela, akşam yemeğinde anneniz en sevdiğiniz yemeği yapmış. Tam iştahla yiyecekken, anneniz “hadi yavrum yesene, bunlardan da ye, benim hatırım için, o kadarcık yemekle olur mu? Gençsiniz siz” gibi sözlerle daha siz yemeye başlamadan sizi doyururlar. Siz de inadınıza bir şey yiyemezsiniz. Mesela, okuldan gelmişsinizdir, biraz dinlenip çalışmaya başlayacaksınızdır. Anneniz hemen gelip, “hadi yavrum daha dinlenmedin mi, ödevlerini yap artık” diye sizi zorlayınca televizyondan kopamazsınız.
İnsanları karşımıza alıp akıl vermek yerine öncelikle oların yanında olduğumuzu bildirmemiz gerekiyor. Kendisiyle aynı tarafta olduğumuzu bilen çocuğumuz bize direnç göstermez.
Akıl vermenin ikinci dezavantajı; artık yapılması gerekli olan her şeyi biz söylediğimiz için, çocuklarımız neyi nasıl yapacaklarını düşünmemeye başlarlar. Çünkü hep yapılması gereken işleri siz söylemişsinizdir. Bırakın çocuğunuz kendi başına işinin üstesinden gelmeye çalışsın ve buna alışsın.
Bir sorun olduğunda, sadece akıl verirsek, günlük rutin konuşmaların ötesine geçmezsek ve onun fikrini almazsak, ileride karşılaştığı en küçük bir problemde bile ne yapacağını bilemeyecektir. 25 yaşına geldiklerinde daha hayata yeni başlıyor gibi tecrübesiz olacaklardır. Çünkü o güne kadar hiçbir işi kendi başlarına yapmamışlardır.
Basamakları sırayla çıkmak gerekir. Bunun yolu akıl vermek değildir. Problemin karmaşıklığına göre çözüm uzun bir zaman da alabilir. Ne yapacağımızı bilerek sabırla problemin üstüne gidersek sonuca ulaşabiliriz. Bunun için merdivenin basamaklarını sırayla çıktığımız gibi problemi çözmek için de belli bir sıra takip edilmelidir.
Çocuğumuzla ilgili bir problemle karşılaştığımızda ne yapacağız?
1. ALTERNATİFLERİ ARAŞTIRMA : Bu hususta takip edilmesi gereken yol şudur:
- Çocuğun hislerini anlamak ve açığa kavuşturmak için, yansıtıcı dinleme kullanılmalıdır. “Sinirlenmiş görünüyorsun”, “Bana …………. hissediyorsun gibi geliyor”
Çoğu zaman bizim onları etkili dinlememiz bile kendi başlarına çözüm üretmelerine büyük katkı sağlar. Yansıtıcı dinlemede zamanlama çok önemlidir. Çocuk kendini özgürce ifade edinceye kadar yansıtıcı dinleme sürdürülmelidir. Seçenek araştırmada acele etmeyin. Aksi takdirde çocuk sizin onu yönlendirdiğinizi düşünebilir. Seçenek araştırmanın etkili olabilmesi için, daha önceden açık iletişim kullanılmış olmalıdır.
- Beyin fırtınası yapılarak, alternatifler araştırılmalıdır. “Bu konuda yapabileceğin bazı şeylere birlikte bakalım.”, “Öğretmeninle aran daha iyi olsun istiyorsan, neler yapabilirsin?” gibi sorularla çocuktan mümkün olduğu kadar çok fikir almaya çalışılmalıdır. Önerilerimizi mümkün olduğu kadar az söylemeliyiz. İlk önerilerin çocuktan gelmesini desteklemeliyiz; böylece çocuğun fikir için bize bağımlı olmasını önlemiş oluruz. beyin fırtınasına burada küçük bir örnek yapacak olursak, “silgi ne işe yarar?, en uzağa uçan kağıdı kim yapabilir?”
Çocuklarımızın kendilerini ifade edebilme ve beyinlerini harekete geçirebilme adına onları bolca düşündürmemiz gerekli. Anne baba ve kardeşlerin olduğu bir ortamda bu düşüncelerini açık bir şekilde ifade edebilmeli. Bu ortamı sağlayabilirsek, kendilerine olan güvenleri artar.
- Çözüm bulmakta çocuğa yardım edilmelidir. “Sence en iyi fikir hangisi?”, “……… yaparsan ne olur, hiç düşündün mü?”gibi cümlelerle, çeşitli fikirleri değerlendirmekte çocuğa yardım edilmelidir.
Mesela, çocuğunuz “akşam geç yatacağım” diyor. Bunun olabilecek sonuçlarını konuşmalısınız. “Sabah kalkmakta zorlanırsın. Okula zor yetişirsin. Uykunu alamadığın için, okula gittiğinde, arkadaşların can kulağı ile öğretmeni dinlerken, sen öğretmeni dinlemekte güçlük çekebilirsin. Tüm günün verimsiz geçer” gibi açıklamalarla onunla konuşmalıyız.
- Kararın olabilecek sonuçları tartışılmalıdır. “Böyle yaparsan sonuçta ne olacağını düşünüyorsun?”
EN İYİ SEÇER MİSİN LÜTFEN.....
Sabah çok erken bir saatte zorla kaldırırım.Uykusunu alamadığı için kendini kötü hisseder ve gece uykusunun önemini kavrar.Bazen uygulamak anlatmaktan daha yararlıdır...