Cevap :
I have seen that movie many times. (Bu filmi birçok kez seyrettim.)
I have never seen that movie. (Bu filmi hiç seyretmedim.)
I have seen that movie twenty times. (Bu filmi yirmi kez seyrettim.)
I think I have met him once before. (Sanırım onunla daha önce tanıştım.)
There have been many earthquakes in California. (Kaliforniye'da bir çok deprem oldu.)
Has there ever been a war in the United States? (Amerika'da hiç savaş oldu mu?)
Yes, there has been a war in the United States. (Evet, Amerika'da bir savaş oldu.)
People have traveled to the moon. (İnsanlar aya seyahat etti.)
I have been to France. (Fransa'da bulundum.)
(Bu cümlede anlatılmak istenen asıl şey Fransa'da bulunduğunuzdur. Ne zaman gittiğiniz önemli değildir.)
I have never been to France. (Fransa'da hiç bulunmadım.)
(Bu cümlede hiç Fransa'ya gitme tecrübenizin olmadığı anlatılmaktadır.)
I think I have seen that movie before. (Sanırım bu filmi daha önce gördüm.)
He has never traveled by train. (O trenle hiç seyahat etmedi.)
Joan has studied two foreign languages. (Joan iki dile çalıştı.)
Have you ever met him? (Onunle hiç karşılaştın mı?)
No, I have not met him. (Hayır, onunla hiç karşılaşmadım.)
You have grown since the last time I saw you. (Seni son gördüğümden beri büyümüşsün.)
The government has become more interested in arts education. (Hükümet sanat eğitimiyle daha fazla ilgilenmeye başladı.)
Japanese has become one of the most popular courses at the university.(Japonca üniversitede en populer derslerden biri haline geldi.)
My English has really improved since I moved to Australia. (Avusturalya'ya taşındığımdan beri İngilize gerçekten gelişti.)
Man has walked on the moon. (İnsan ayda yürüdü.)
Our son has learned how to read. (Oğlumuz okumayı öğrendi.)
Doctors have cured many deadly diseases. (Doktorlar birçok ölümcül hastalığı tedavi ettiler.)
Scientists have split the atom. (Bilimadamları atomu parçaladılar.)
James has not finished his homework yet. (James henüz ödevini bitirmedi.)
Susan hasn't mastered Japanese, but she can communicate. (Susan Japonca'da henüz uzmanlaşmadı, ama iletişim kurabiliyor.)
Bill has still not arrived. (Bill hala gelmedi.)
The rain hasn't stopped. (Yağmur durmadı.)
I have seen that movie many times. (Bu filmi birçok kez seyrettim.)
I have never seen that movie. (Bu filmi hiç seyretmedim.)
I have seen that movie twenty times. (Bu filmi yirmi kez seyrettim.)
I think I have met him once before. (Sanırım onunla daha önce tanıştım.)
There have been many earthquakes in California. (Kaliforniye'da bir çok deprem oldu.)
Has there ever been a war in the United States? (Amerika'da hiç savaş oldu mu?)
Yes, there has been a war in the United States. (Evet, Amerika'da bir savaş oldu.)
People have traveled to the moon. (İnsanlar aya seyahat etti.)
I have been to France. (Fransa'da bulundum.)
(Bu cümlede anlatılmak istenen asıl şey Fransa'da bulunduğunuzdur. Ne zaman gittiğiniz önemli değildir.)
I have never been to France. (Fransa'da hiç bulunmadım.)
(Bu cümlede hiç Fransa'ya gitme tecrübenizin olmadığı anlatılmaktadır.)
I think I have seen that movie before. (Sanırım bu filmi daha önce gördüm.)
He has never traveled by train. (O trenle hiç seyahat etmedi.)
Joan has studied two foreign languages. (Joan iki dile çalıştı.)
Have you ever met him? (Onunle hiç karşılaştın mı?)
No, I have not met him. (Hayır, onunla hiç karşılaşmadım.)
You have grown since the last time I saw you. (Seni son gördüğümden beri büyümüşsün.)
The government has become more interested in arts education. (Hükümet sanat eğitimiyle daha fazla ilgilenmeye başladı.)
Japanese has become one of the most popular courses at the university.(Japonca üniversitede en populer derslerden biri haline geldi.)
My English has really improved since I moved to Australia. (Avusturalya'ya taşındığımdan beri İngilize gerçekten gelişti.)
Man has walked on the moon. (İnsan ayda yürüdü.)
Our son has learned how to read. (Oğlumuz okumayı öğrendi.)
Doctors have cured many deadly diseases. (Doktorlar birçok ölümcül hastalığı tedavi ettiler.)
Scientists have split the atom. (Bilimadamları atomu parçaladılar.)
James has not finished his homework yet. (James henüz ödevini bitirmedi.)
Susan hasn't mastered Japanese, but she can communicate. (Susan Japonca'da henüz uzmanlaşmadı, ama iletişim kurabiliyor.)
Bill has still not arrived. (Bill hala gelmedi.)
The rain hasn't stopped. (Yağmur durmadı.)