Cevap :
Numan NUH
“Mütedeyyin inançlı Kürt halkının binlerce çocuğu 34 yıldır Marksist bir ideoloji peşinden koşan PKK tarafından dağlarda ölüme gönderilmektedir.”
Terör belasının İmralıda bulunan terörist başının ev hapsi için en kanlı bir döneme girdiği(Öcalan hiçbir dönemde özgürlüğe bu kadar yaklaşmamıştı) ve TBMM’de görev yapan milletvekillerinin PKK’nın üst düzey kadroları ile çeşitli bahaneler adı altında görüşme yarışına girdikleri, kucaklaştıkları, milletvekilleri hakkında dahi KCK gereği adli ve idari soruşturmaların açıldığı, demokratik özerkliğin bizzat milletvekilleri tarafından Diyarbakır meydanında ilan edildiği bir dönemde bir realiteyi tartışmasız kabul etmemiz gerekiyor.
Bu ülkede 1978 yılında kuruluş bildirgesini yayınladıktan sonra Marksist bir söylemle eylem ve siyasi faaliyetlere başlayan eli kanlı örgüt;
Anadolu da şehit cenazesi göndermedik İl, ilçe hatta köy bırakmadığı gibi iç savaş hesabı ile Ortadoğu usulü sivil katliamlara da başlamıştır.
Anadolu da şehit cenazesi gitmeyen ev bırakmayan kanlı örgüt Güneydoğu İl’lerinde de terörist adı altında cenaze gitmeyen ev bırakmamıştır. Güneydoğu İl’lerindeki mezarlıklarda da terör saflarında öldürülen binlerce Kürt vatandaşın mezarı vardır. Hatta Güneydoğuda öyle evler ve köyler vardır ki onlarca insanını çatışmalarda kara toprağa gömmüştür. Karşılıklı cenazelerin olduğu bir ülkede iş terör cephesinde bireysel intikam düzeyine taşınmıştır. Kardeşi, oğlu, kızı, yakını çatışmalarda ölen insanlar örgüte destek noktasına çekildiği gibi Anadolu’da da güneydoğulu vatandaşlara karşı bir tepki oluşturulmuş bu tepki zaman zaman çeşitli şekilde çatışma olarak kendini göstermiştir.
PKK’nın fikir ideologları ve arkasında bulunan derin güçler Özel Harp’in darbeler öncesi kullandığı yöntemi kullanarak kardeşlik içerisinde yaşayan insanları bireysel intikama sürüklemiştir.
Aynen Çorum’da Maraş’ta, Sivas’ta olduğu gibi özel seçilen ailelerin yakınları öldürülmüş akabinde de bu masumların yakınları silahlandırılarak ortalık kan gölüne çevrilmiş. Bu insanları öldüren eller kurulan sinsi ve derin tuzağı hissetmeden kendi intikamlarını aldıklarına inanmışlardır.
PKK denen Maksist örgüt 1978 yılından beri yapmış olduğu öldürmelerle, ölümlerle bireysel intikamı körükleyerek canlı tutmaktadır.
PKK meseleyi bireysel intikam düzeyine taşıdığı için dağda ölecek militan sıkıntısı ve lojistik destek sıkıntı çekmemektedir.
Bilakis örgüt PKK’ya yasal anlamda en ufak şekilde bulaşan insanları dahi bir numaralı kendi elemanı yapma başarısı göstermektedir.
Onun için oğlunun ayakkabısı, evdeki yiyeceği zorla alındığı için örgüte yardım edildiği iddiası ile suçlu görünenler, cezaevlerinde verilen eğitimlerle bir numaralı örgüt elemanı olarak dağlara dönmüştür.
Nedense örgütü bu şekilde besleyen zihniyetin şu an teröristleri kucaklayan BDP milletvekillerine dava açmaması sorgulanmamaktadır.
Güneydoğu problemi bireysel intikam düzeyine geldiği için Güneydoğu’nun önde gelenleri, aşiret agaları, Hükümet içerisinde bulunan Kürt kökenli Bakanlar, TBMM’de Milletvekili sıfatı ile bulunanlar, devlet kademelerinde bürokrat seviyesine çıkmış insanlar, ülkenin her yerinde farklı işler yapan devlet ihalelerini kimseye kaptırmayan doğu kökenli zengin işadamları, üniversitelerde hoca olmuş, hastanelerde doktor olmuş, okullarda öğretmen olmuş, Güneydoğu’nun il ve ilçelerinde Belediye Başkanı olmuş ve devletin çeşitli birimlerinde memur sıfatı ile bulunan, üniversitelerde öğrenci olarak okuyan Kürt vatandaşlar ellerini taşın altına koymalıdır. Bu sorunun çözümü için elbirliği yapmalıdır. Aksi durumda bu gibi görevlerde bulunanlar şu durumda Kürt halkına ihanet etmektedirler.
Asker, polis güneydoğu halkının can güvenliğini sağlamak için orada bulunmakta ve “yiğit iken gök ekinler” gibi kara toprağın bağrına düşmektedirler.
Gök ekinler gibi yiğit iken kara saçları ile gül bahçesine girercesine kara toprağa düşenlere karşı acıma duygumuzu, yeni evli bir kadının dul, anne karnındaki bebeklerin yetim kalması, anaların yüreklerinin dağlanması, hele de dağ gibi babaların kale gibi anaların gözyaşlarının ortaya çıkardığı dram karşısındaki ızdırabımızı kimse sorgulamasın. Bu insanlar bir görev için oraya gitmektedir, kalleş bir şekilde de şehit edilmektedir. Bu millet savaşlara alışkındır. Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında, Trablusgarp’ta, Yemen’de, Kore’de binlerce şehit vermiştir, onları vatan sağ olsun diyerek yüreğine gömmesini bilmiş şehit ailesi olduğu için de gurur duymuştur. Fakat şu an iç ve dış hainler tarafından kurulan bin bir tuzakla bu kadar vatan evladının öldürülmesi karşısında somut bir şey yapılmaması yürekleri dağlamaktadır. İçerisinde bin bir şüphe bulunduran hangisine yanacağımıza şaştığımız Aktütün, Dağlıca, Ovacık Şemdinli, Çukurca vs saldırıları, Karargâhlarda bulunan mayın planları, ağır silahlarla gerçekleştirilen ilçe baskınları şehit ailelerinin yüreğini terör saldırılardan daha çok yaralamaktadır.