Cevap :
ÖĞRETMENİN ÖNEMİ
Okullarda yapılan planlı, kontrollü ve örgütlenmiş öğretme faaliyetlerine öğretim denir. Öğretmen de öğrencilerine teknik bilgilerin ve genel kültürün yanı sıra ahlaki değerleri aktaran, sınırsız sevgi, hoşgörü ve sabrı olan en değerli varlıktır.
Toplumda herkes yeri geldiğinde çocuklarına ve arkadaşlarına yeni bir davranış, yeni bir bilgi öğretmeye çalışabilir. Veya günümüzde olduğu gibi bilgisayar, televizyon vb. kitle iletişim araçları bu görevi yapmaya çalışabilir. Bu durumda kişi veya cihaz öğreten konumundadır. Yani öğretmenle kıyaslanamayıp, gelecekte de öğretmenin yerini asla alamayacak bir konumdadır.
Öğretenin yani bilgisayarın düzenlediği yaşantı gelişi güzeldir. Birey bu etkileşim sonucunda toplumca onaylanan istendik davranışların yanı sıra istenmeyen yanlış davranışlar da öğrenebilir. Ayrıca modern bilgi bireyin yaşamı için gerekli tüm bilgileri bilgisayar, televizyon vb. kitle iletişim araçlarından kazanması mümkün değildir. Bilgi birikiminin hızla arttığı, uzmanlaşmanın önem kazandığı gelişmiş toplumlarda bireylerin belli amaçlar doğrultusunda planlı programlı bir şekilde yetişmesi gerekmektedir. Bu da ancak okullarda bizim için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan öğretmenlerimiz tarafından sağlanmaktadır.
Bir sınıfta ortalama 25-50 öğrenci bulunmaktadır. Çocukluk ya da ergenlik döneminde olan bu öğrencilerin her biri kendine özgü kişilik özellikleri, sorunları ve yaşantıları yoluyla kazanmış oldukları ön bilgileri bulunmaktadır. Bunların yanı sıra içinde bulundukları yaş döneminin bazı sorunlarını da okula getirmektedirler. Böyle bir grubu yönetmek ve eğitmek kuşkusuz çok zor bir iştir. Fakat bu zor görevi bizim için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, yerine göre kendi ailemizden daha çok ilgi gösteren Öğretmenlerimiz başarmaktadır. Bunu bir makine başaramaz.
İlkokul çağındaki çocuklar doğru ve yanlışı seçmede zorluk çektikleri; ergenlik çağındaki gençler ise kişiliklerini kanıtlamaya çalıştıkları için sınıfta birçok olumsuz davranışta bulunabilmektedirler. Fakat öğretmenlerimiz bu davranışlar karşısında çoğu zaman hoşgörülü ve sabırlı davranmaktadırlar.
Size soruyorum bir bilgisayardan bu hoşgörüyü ve sabrı bekleyebilir misiniz? Tabi ki hayır. Hoşgörünün ve sabrın olmadığı bir ortamda da öğrenciler kendilerini ifade etmekte güçlük çeker, yani olaylara tek boyutlu bakar. Daha geniş düşünürsek o kişinin hayata bakış açısı daralır. Her konuda karamsar davranır.
Öğrenciler eğitim yaşantıları boyunca anne ve babalarından çok öğretmenleri ile birlikte bulunurlar. Öğrencilerin kişiliklerinin gelişmesinde, güvenilir ve sosyal bireyler haline gelmesinde öğretmenlerimizin göstermiş olduğu sevgi ve yapmış oldukları fedakarlıklar büyük rol oynar.
Öğretmen toplumun manevi mimarıdır. Öğretmenin yüreğindeki saf ve katışıksız sevgi tükenmek bilmeyen bir kaynak gibidir. Bu kaynaktan fışkıran tertemiz duygular onu yüceltmektedir. O sevgisiz hiçbir yere varılamayacağına her işin başında ve sonunda bir sevgi olduğuna inanır. Yani öğrencilerine hayatı sevmeyi, mutlu olmayı kısaca en güzel duyguyu; sevgiyi öğretir. İnsanlığın ufkunda parlayan güneş gibidir. O sıcaklığı ile toplumu ısıtır, ışığı ile toplumu aydınlatır. Öğretmen sevginin, hoşgörünün, şefkatin sembolü olmuştur. O bir bahçıvan gibidir. Öğrencilerin kalbi de ekilmemiş tarla gibi. Öğretmen bu tarlaya tohum ekerse iyi verim alır. Ekmezse verim alamaz.
Bilgisayar ise çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi bir programa göre yapıp sonuçlandıran elektronik bir araçtır.Bu araç biraz da olsa eğitim verebilir. Ama asla onlara öğretmenin verdiği güzel ahlakı, terbiyeyi ve disiplini veremez. Onlara sadece maddesel ve somutsal olarak bazı bilgiler verir. Bunun yanı sıra insanlardan manevi duyguları alır. İnsanı sosyal toplumdan uzaklaştırır. Toplumla insan arasındaki ilişkiyi yok eder. Yani insanı da kendisi gibi makineleştirir. Bilgisayar şu anda çoğumuzun evinde bulunmaktadır. Onu kullanmak bizim elimizdedir. Dizginleri bizim elimizde olan bir araç nasıl olur da bize hükmedip eğitim verebilir? O söylenenleri yapan itaatkar bir hizmetçi gibidir. Ne istersek onu yapar, fazlasını yapamaz. Siz ona hangi programı yüklerseniz onu sunar. Yani sonuç olarak o bilgisayarı yapan da insandır. O insan da öğretmendir. Bilgisayar sadece öğretmen ile öğrenci arasında bir araçtır. Daha fazlası olamaz. Bu kural bugün böyledir, gelecekte de böyle olacaktır.
ÖĞRETMENİN ÖNEMİ
Okullarda yapılan planlı, kontrollü ve örgütlenmiş öğretme faaliyetlerine öğretim denir. Öğretmen de öğrencilerine teknik bilgilerin ve genel kültürün yanı sıra ahlaki değerleri aktaran, sınırsız sevgi, hoşgörü ve sabrı olan en değerli varlıktır.
Toplumda herkes yeri geldiğinde çocuklarına ve arkadaşlarına yeni bir davranış, yeni bir bilgi öğretmeye çalışabilir. Veya günümüzde olduğu gibi bilgisayar, televizyon vb. kitle iletişim araçları bu görevi yapmaya çalışabilir. Bu durumda kişi veya cihaz öğreten konumundadır. Yani öğretmenle kıyaslanamayıp, gelecekte de öğretmenin yerini asla alamayacak bir konumdadır.
Öğretenin yani bilgisayarın düzenlediği yaşantı gelişi güzeldir. Birey bu etkileşim sonucunda toplumca onaylanan istendik davranışların yanı sıra istenmeyen yanlış davranışlar da öğrenebilir. Ayrıca modern bilgi bireyin yaşamı için gerekli tüm bilgileri bilgisayar, televizyon vb. kitle iletişim araçlarından kazanması mümkün değildir. Bilgi birikiminin hızla arttığı, uzmanlaşmanın önem kazandığı gelişmiş toplumlarda bireylerin belli amaçlar doğrultusunda planlı programlı bir şekilde yetişmesi gerekmektedir. Bu da ancak okullarda bizim için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan öğretmenlerimiz tarafından sağlanmaktadır.
Okulun Anlamı Önemi ve Görevi
Bir milleti, düştüğü herhangi bir felâketten kurtarmakla, bir milleti doğru yola yöneltmekte devlet adamlarının haiz olduğu büyük ehemmiyet, inkâr edilemez. Hattâ diyebiliriz ki, bugünü görmek, milleti idare edenlerin iffet ve namusu, vatan perverane millî gayreti ve bilhassa kişisel menfaatlerinden uzaklaşmaları sayesinde mümkün olmuştur. Fakat, bugün eriştiğimiz nokta, hakikî kurtuluş noktası değildir. Bu fikrimi izah edeyim : Bir milletin felâkete uğraması demek, o milletin hasta, hastalıklı olması demektir.
Bu sebeple kurtuluş, toplumdaki hastalığı tespit ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilmî ve fennî bir tarzda olursa iyileşir; yoksa tersine hastalık devam edip gider ve tedavisi imkânsız bir hale gelir. Bîr toplumun hastalığı ne olabilir? Milleti mîllet yapan, ilerletip yükselten kuvvetler vardır: Fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetler... Fikirler mânâsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız ve zararlı bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.
Evvelâ işe fikrî ve sosyal kuvvetlerin kaynaklarını arıtmadan başlamak lâzımdır. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, vatanseverlik, temiz yüreklilik, fedakârlık gerekli olan özelliklerdendir. Fakat, bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumu asrın gereklerine göre ilerletebilmek için, bu özelliklerin yanında ilim ve fen lâzımdır. İlim ve fenle İlgili teşebbüslerin faaliyet merkezi ise mekteptir.