Cevap :
Atatürk'ün din anlayışı ve din konusunda izlediği politika, onyıllardır bazı çarpık yorumların ve yanlış anlamaların hedefi olmuş bir konudur. Kendi materyalist felsefelerini Atatürk'e mal ederek meşrulaştırma çabası içine giren bir kısım din aleyhtarı marksist çevreler, Büyük Önder'in laiklik ilkesini "din aleyhtarlığı" gibi yorumlamaya çalışmışlardır ve halen de bu çabayı sürdürmektedirler. Oysa tarihsel gerçekleri, Atatürk'ün dine bakışını ve uyguladığı din politikasını incelediğimizde, çok daha farklı bir tablo ile karşılaşırız: Atatürk, hem son derece samimi bir dindardır, hem de Türk milletini ayakta tutan değerlerin başında gördüğü dinin toplum tarafından anlaşılması ve doğru uygulanması için büyük bir çaba göstermiştir.
Millî bayramlar ve anma günleri, hiç şüphesiz, bir milleti oluşturan bireylerin, birlik ve beraberlik duygusunu en yoğun olarak yaşadığı günlerdir. Milleti oluşturan bireyler, bu millî günlerde, millî dayanışma ve birlik ruhu içinde, kendi milletlerine ait olma heyecan ve coşkusunu yaşarlar. Millî ülkülerini değişik platformlarda dile getirmenin ihtiyacını duyarlar. Böyle günlerde, gündelik yaşamın kaygılarından uzaklaşılır, geçmişin sağduyulu bir biçimde değerlendirilmesi yapılır. Kısır görüşler bir yana bırakılır; geleceğe daha yüksek bir idealle bakılır. Bu ruh halinin önemini Gazi Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarında verdiği ünlü nutkunda: “Türk Milleti, millî birlik ve beraberlikle bütün güçlükleri yenmesini bilmiştir” sözleriyle açıklar1.