Cevap :
ReAlWaN
Albay
+ Facebook'da Paylaş
> Osmanlı Ordusu
reklam
> Osmanlı Ordusu : osmanlı ordusu , osmanlı ordusu vikipedi , osmanlı ordusunun miktarı vs..
Osmanlı Ordusu
Osmanlı ordusu, Anadolu Türkleri’nin yanısıra Arap, Ermeni, Kürt ve Suriyeli azınlıklardan oluşuyordu. Bu ordu, Balkan savaşında çok kötü savaşmış ve büyük bir hezimete uğramıştı. Şiddetle yeniden organize olmaya ve reforma ihtiyacı vardı. Bu nedenle, 1913’teki Jön Türk hükümeti, 1800’ün ortalarından beri uygulanan anlaşma çerçevesinde Almanya’dan askeri islah heyeti talep etti. Alman genelkurmayı da, bu iş için tanınmış generallerinden Liman von Sanders’i görevlendirerek Türkiye’ye gönderdi.
Savaşın başladığı günlerde, Osmanlı ordusu 36 tümenden oluşan 3 orduluk bir güçtü. Ordu sayısı, seferberlik ilanından sonra arttırıldı ama, ordu mevcudundaki artış çok fazla olmadı, kapasite 43 tümenin üzerine çıkarılamadı.
Ordunun başkomutanı, aynı zamanda Padişah ve Müslümanlar’ın Halifesi olan Sultan V. Mehmet’ti. Enver Paşa da, hem Başkomutan Vekili, hem de Padişah Damadı olarak tüm kontrolü elinde tutuyordu. Kurmay Başkanı ise bir Alman subayı olan Bronsart von Schellendorf’tu (Bronsart Paşa)… Enver Paşa, ordu üzerindeki bu gücü eline geçirir geçirmez yaklaşık 1000 kadar üst rütbeli subayı emekliye sevketmiş ve çok hızlı ve hak etmeden rütbe alarak çok yükselmiş bazı subayların da rütbelerini indirmişti.
Bu ordu, gerek eğitim, gerekse donanım açısından bir felaket durumdaydı. Çoğu alaydan yetişme, günün askeri teknolojisinden habersiz, okuma-yazma bile bilmeyen yaşlı üst rütbeli subayların emrinde, kimi aylar maaşlarını bile alamadan görev yapan, geçim derdine düşmüş küçük rütbelilerin yönettiği askerler, yaklaşık 4 yıldır cepheden cepheye sürünüyordu. Giyim-kuşam, teçhizat ve askeri malzeme çok eksikti. Kimi bölüklerde 20 ayrı marka tüfek bulunuyor, kimi tüfekler de hiç çalışmıyordu. Cephane olmadığı gibi, ülkede cephane üretecek fabrika da yoktu. Cephane, o güne kadar hep yabancı ülkelerden alınmıştı ve 1914 yılının sonbaharından itibaren de bu ülkelerle savaş hali mevcuttu. Küçük silahlar için ilk cephane fabrikası, Liman von Sanders’in girişimleri ve Alman yardımıyla 1915 başlarında İstanbul’da kurulmuştu.
Osmanlı ordusu, savaşın ilk yıllarında özellikle Gelibolu’da ve Kafkaslar’da cephane açısından büyük sıkıntılar çekti. Alman müttefiklerin cephane yardımı da ancak savaşın 2. yılında mümkün olabildi. Bu ordu, cephanenin yanı sıra iaşe zorluğu da çekmekteydi. Askerin yiyeceği çok zor temin ediliyor, kimi zaman sıcak bir yemek bile yiyemiyordu. Sıcak ülkelerde savaşan birlikler kuzeye gönderildiklerinde, giysi takviyesi yapılamıyordu. Sarıkamış’ta yazlık elbiseyle eksi 40 derece soğukta aç-bilaç savaşa sürülen 90.000 kişilik 3. Ordu’nun yüzde 80’i donarak ölmüştü.
Savaş sırasında düzgün kayıtlar tutulamadığından, Osmanlı ordusunun kayıplarının net miktarı hiç öğrenilemedi; şehit sayısının 470.000 ile 530.000 arasında, yaralıların 750.000, diğer nedenlerle ölümlerin de 100.000 civarında olduğu iddia edild
Osmanlı Ordusu
Osmanlı ordusu, Anadolu Türkleri’nin yanısıra Arap, Ermeni, Kürt ve Suriyeli azınlıklardan oluşuyordu. Bu ordu, Balkan savaşında çok kötü savaşmış ve büyük bir hezimete uğramıştı. Şiddetle yeniden organize olmaya ve reforma ihtiyacı vardı. Bu nedenle, 1913’teki Jön Türk hükümeti, 1800’ün ortalarından beri uygulanan anlaşma çerçevesinde Almanya’dan askeri islah heyeti talep etti. Alman genelkurmayı da, bu iş için tanınmış generallerinden Liman von Sanders’i görevlendirerek Türkiye’ye gönderdi.
Savaşın başladığı günlerde, Osmanlı ordusu 36 tümenden oluşan 3 orduluk bir güçtü. Ordu sayısı, seferberlik ilanından sonra arttırıldı ama, ordu mevcudundaki artış çok fazla olmadı, kapasite 43 tümenin üzerine çıkarılamadı.
Ordunun başkomutanı, aynı zamanda Padişah ve Müslümanlar’ın Halifesi olan Sultan V. Mehmet’ti. Enver Paşa da, hem Başkomutan Vekili, hem de Padişah Damadı olarak tüm kontrolü elinde tutuyordu. Kurmay Başkanı ise bir Alman subayı olan Bronsart von Schellendorf’tu (Bronsart Paşa)… Enver Paşa, ordu üzerindeki bu gücü eline geçirir geçirmez yaklaşık 1000 kadar üst rütbeli subayı emekliye sevketmiş ve çok hızlı ve hak etmeden rütbe alarak çok yükselmiş bazı subayların da rütbelerini indirmişti.
Bu ordu, gerek eğitim, gerekse donanım açısından bir felaket durumdaydı. Çoğu alaydan yetişme, günün askeri teknolojisinden habersiz, okuma-yazma bile bilmeyen yaşlı üst rütbeli subayların emrinde, kimi aylar maaşlarını bile alamadan görev yapan, geçim derdine düşmüş küçük rütbelilerin yönettiği askerler, yaklaşık 4 yıldır cepheden cepheye sürünüyordu. Giyim-kuşam, teçhizat ve askeri malzeme çok eksikti. Kimi bölüklerde 20 ayrı marka tüfek bulunuyor, kimi tüfekler de hiç çalışmıyordu. Cephane olmadığı gibi, ülkede cephane üretecek fabrika da yoktu. Cephane, o güne kadar hep yabancı ülkelerden alınmıştı ve 1914 yılının sonbaharından itibaren de bu ülkelerle savaş hali mevcuttu. Küçük silahlar için ilk cephane fabrikası, Liman von Sanders’in girişimleri ve Alman yardımıyla 1915 başlarında İstanbul’da kurulmuştu.
Osmanlı ordusu, savaşın ilk yıllarında özellikle Gelibolu’da ve Kafkaslar’da cephane açısından büyük sıkıntılar çekti. Alman müttefiklerin cephane yardımı da ancak savaşın 2. yılında mümkün olabildi. Bu ordu, cephanenin yanı sıra iaşe zorluğu da çekmekteydi. Askerin yiyeceği çok zor temin ediliyor, kimi zaman sıcak bir yemek bile yiyemiyordu. Sıcak ülkelerde savaşan birlikler kuzeye gönderildiklerinde, giysi takviyesi yapılamıyordu. Sarıkamış’ta yazlık elbiseyle eksi 40 derece soğukta aç-bilaç savaşa sürülen 90.000 kişilik 3. Ordu’nun yüzde 80’i donarak ölmüştü.
Savaş sırasında düzgün kayıtlar tutulamadığından, Osmanlı ordusunun kayıplarının net miktarı hiç öğrenilemedi; şehit sayısının 470.000 ile 530.000 arasında, yaralıların 750.000, diğer nedenlerle ölümlerin de 100.000 civarında olduğu iddia edild