Cevap :
"Allah'a Kul Olmak" en büyük mutluluk kaynağı
Risale-i Nur Külliyatı'nı Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihî'nin imzasını taşıyan "Allah'a Kul Olmak" isimli kitapta, Bediüzzaman'ın kulluk ve ubudiyet kavramlarına olan yaklaşımı aktarılıyor. Bununla birlikte Üstad Bediüzzaman'ın hayatından örnek kulluk uygulamaları okurlarla paylaşılıyor.
Kulluğun bir sınırı olmadığı gibi belli bir zamanı ve zemini de yoktur.
Kulluk sadece camilerde, mabetlerde ifa edilmez. Bir Müslüman`ın gününün tamamını, ömrünün tamamını, dünyasının tamamını kuşatır; kuşatmalıdır.
Bir Müslüman iş yerinde, evinde, çarşıda-pazarda, sokakta, yeme-içmesinde, hatta uykusunda hep kuldur ve kulluğu devam eder.
Huzur-u daimîde, yani her an Allah`ın huzurunda olma bilincinde olmak her kulun şiarı olmalıdır. Bu şuur ve huzur halinin yakalanması, bir kul için en büyük saadetin ve mutluluğun kaynağına ulaşılması demektir. Yani kulluk bilincinin kazanılması gereklidir.
Kulluk bilincini kazanan kişi, farz ibadetlerini yerine getirmekle kalmaz, hayatının her anını ibadet ve kulluk için değerlendirme gayretine girer.
Bu eser, yüksek hedefler ve seçkin örnekler ışığında “kulluk hayatımızı” şekillendirebilme ve Rabbimizin rızasına götürecek en kesin ve kestirme yolları bulabilme maksadıyla kaleme alındı. Okurken, kendinizi İhsan Kasım Salihî`nin sohbetindeymiş gibi hissedeceksiniz.
En büyük mutluluk kaynağının Allah'a kul olmaktan geçtiğini anlatan kitaptan bir bölümü paylaşıyoruz:
KULLUK VE İBADET
Ubudiyet, sabahlara kadar namaz kılmak mıdır? Veya belli başlı ibadetlerde derinleşmek midir? Sadece namaz, oruç, zekât gibi farz ibadetlerden mi oluşur? Cami veya mescitlerde yapılan ibadetlerle mi sınırlıdır? Yoksa daha farklı şeyler de var mıdır ubudiyetin içerisinde?
Evet, bunlar ubudiyettir. Bunlarla beraber, en ümmi, en bilgisiz insandan tutun ta en ilim irfan sahibi insanlara, enbiya ve evliyalara kadar uzanan ve herkesin kolayca yapabileceği davranışları kapsar ubudiyet. Ubudiyeti tam hatlarıyla şöyledir veya böyledir diyerek sınırlayamayız. Günlük uğraşlar, ailevî muameleler ve hatta en ince ve en gizli konulara varıncaya kadar, hayatın her safhasına sirayet eder.
Ubudiyet kelimesi; kulluk, kölelik, itaat etmek ve birine aşırı bağlılık gibi anlamlara gelen Arapça “abd” kökünden türetilmiştir. Ubudiyet kelimesine kavramsal olarak çok çeşitli anlamlar hamledilmiştir. Ancak bunların ortak olanını ve en çok kabul görenini “Allah’ın razı olduğu davranışlarda bulunmak, razı olmadığı davranışlardan uzak durmak ve kulluk bilinci içerisinde hayatını devam ettirmek” şeklinde özetleyebiliriz.
Ubudiyet ve ibadet kelimeleri aynı kökten türetilmiştir. Ancak anlam olarak aralarında bazı farklar vardır. Sühreverdi gibi bazı mutasavvıflar “abd” ve “abid” kelimelerine dikkat çekerek ubudiyet ve ibadete şöyle farklılıklar getirmişler: İbadet, Allah’ın emirlerini yerine getirip yasakladıklarından kaçınma, yani “abid” olma; ubudiyet ise her an Allah’ın gözetimi altında olduğunu bilme ve O’nun kulu, kölesi, “abd”i olduğunun bilincinde hareket etme halidir.
Yani ubudiyetin ibadetten çok daha geniş olduğunu söylemek mümkün. İbadet ubudiyetin içerisindedir.
Ubudiyet, hayatın her sayfasında, her anında olabilir. Çok geniştir. İbadet ise namaz, oruç, zekât, salih amel işleme vs. gibi uygulamalı olan davranışlardır.
Biz, ubudiyeti ve günlük yaşantımızı birbirinden ayıramayız. İslamiyet’te böyle bir ayırım yok. Bazı dinlerde insanlar kendilerine özgü ibadethanelerine gidiyorlar, ibadetlerini orada yerine getiriyorlar. Fakat oradan çıkınca ibadet hali son bulmuş oluyor. Dışarıda her şey onlar için serbest oluyor adeta.
İslam’da bu yoktur. İslam’da bir mümin camide ibadetini yaptıktan sonra işi bitmiyor. Dükkânında, iş yerinde, evinde yine ubudiyet içerisinde olabiliyor. Huzur-u daimi dediğimiz, her anında Allah’ın huzurunda olduğunun bilincinde yaşaması gerekiyor. Terazide bir şey tartarken ubudiyet olduğu gibi, tarlada çalışırken de, seyahat ederken de ubudiyet vardır.
Demek ki İslamiyet’te ubudiyetin tarifi, görüşü genişliyor ve bütün bir hayatı kaplıyor. “Burada ubudiyet yoktur!” diyebileceğimiz hiçbir yer yoktur. Hatta mesela, bir mümin yatağına girdiğinde bile ubudiyeti vardır. Uykudan kalktık diyelim. “Ya şimdi ubudiyet zamanı mı? Biraz rahat edelim!” diyemeyiz.
Çünkü bizdeki ubudiyet bizim yirmi dört saatimizi kaplamıştır. Bir dakikamız bile bunun dışında değildir. Demek oluyor ki bir Müslüman’ın dünyasının tamamını ubudiyet kuşatmıştır.