Cevap :
Kral Gılgamış ölümden kurtulma çabasıyla dünyanın öbür ucuna kaçar Orada tufandan sağ kurtulmuş Utnapiştim’le karşılaşır Tanrı Enlil onun hala hayatta olduğunu öğrenince kızar Ama bu haberlerle içi rahatlayan diğer tanrılar bir daha böyle bir afetin yaşanmaması gerektiğine karar verir "
Utnapiştim Gılgamış'a dedi:
"Gılgamış, sana gizli bir şey açayım Tanrıların gizini söyleyeyim: Şurippak, senin bildiğin bir kent, Fırat'ın kıyısındadır Bu kent çok eskiden varken, tanrılar bu kentin yanındaydılar Tanrıların aklına bir tufan yapmak geldi Bunların babaları soylu Anu, hükümdarları yiğit Enlil, büyük vezirleri Ninurta, su yolcuları Ennagi ve Bilge Ea da onların toplantısında yer aldı”
Ea, tanrıların verdikleri kararı, kamıştan bir çite anlattı:
"Kamış çit, kamış çit! Duvar, duvar! Kamış çit dinle, duvar anımsa!
Şurippaklı Ubar-Tutu'nun oğlu, evi sök Bir gemi yap … Canını kurtar! Canlı yaratıkların her türünden geminin içine yükle Yapacağın geminin her yanı uyumlu bir ölçüde olsun Onun eni ve boyu bir ölçüde olsun Yağmura karşı onun her yanına bir çatı kur!"
'Küçük yavrular bile gemi için zift taşıyorlardı Güçlü erkekler gemiye yedek kereste getiriyorlardı Beşinci günde geminin kaburgasını oluşturdum Geminin omurgası bir iku genişliğindeydi Kenarları iki kez on kamış yüksekliğindeydi ……… Gemiyi altı katlı yaptım Geminin alt ve üst güvertelerini yedi bölüme ayırdım, ambarını da dokuza böldüm Ortasına da su kazıkları çaktım Güzel kürek seçtim …… Eritmek için kazana zift döktüm …… Ustalara, ırmak suyu gibi bira, rakı, şırlık ve şarap akıtıldı …… Gemi yedinci günde tamam oldu ………Elime geçen her şeyi içine yükledim … Bütün soyumu, sopumu ve kavmimi gemiye bindirdim Yazının yabanıl, yazının evcil hayvanlarını ve bütün ustaları gemiye aldım '
Bundan sonraki safhada Tufan’ın sona erişi, Utnapiştim’in sevinç gözyaşları döküşü, geminin Nisir dağına oturuşu, suların çekilip karaların tekrar meydana çıkışını kontrol için karaya oturuş’un 7gününde Utnapiştim’in arka arkaya Güvercin, kırlangıç ve karga salıverdiği, diğerlerinin konacak yer bulamadıkları, ancak karganın bir kuru kara parçasını gagaladığı, bundan sonra da dört yöne her şeyi salıverip kurban kestiği ve tütsü kurbanı yaptığı anlatılmaktadır
Tufan efsanesi MÖ2000, MÖI800-1750 ve MÖ 1250 tarihlerinde meydana getirilmiş değişik versiyonlara sahiptir
Kaynak: http://www.forumlord.net/destan-ve-efsane/120937-gilgamis-destani-ozeti.html#ixzz2FQDsaroh
vvTürk mitolojisinde, tufan ile ilgili örnekler Altay Türkleri'nin efsanelerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri'nde, tufan efsanesinin bir kaç söyleyişi vardır. Aşağıda bu söyleyişlerden birine yer verilmiştir. Aşağıda yer alan ve U. Harva Holmberg tarafından nakledilen Altay Tufan Efsanesi, İslam ve Hıristiyan dünyasının Nuh Tufanı anlatılarına oldukça benzemektedir. Altay Tufan Efsanesi, özetle şöyledir:
Sel bütün yeri kapladığında, Tengiz (=Deniz) yerin üzerinde efendi idi. Tengiz'in yönetimi altında Nama adında iyi bir erkek yaşardı. Nama'nın Sozun Uul, Sar Uul ve Balık adlarında üç oğlu vardı.
Ülgen (Tanrı), Nama'ya bir kerep (=tahta sandık) yapmasını buyurdu. Nama, sandığın yapılması işini üç oğluna bıraktı. Oğulları, kerepi bir dağ üzerinde yaptılar. Kerep yapıldıktan sonra Nama, onu her biri seksen kulaç olan sekiz halatla köşelerinden yere bağlamalarını söyledi. Böylece su seksen kulaç yükseldiğinde durum anlaşılacaktı. Bundan sonra Nama, ailesi ile çeşitli hayvanları, kuşları alarak kerepe girdi.
Yeryüzünü sisler kapladı. Dünya korkunç bir karanlığa gömüldü. Yerin altından, ırmaklardan, denizlerden sular fışkırdı. Gökten sağanaklar boşandı. Yedi gün sonra yere bağlanan halatlar koptu, kerep yüzmeğe başladı; suyun seksen kulaç yükseldiği anlaşıldı. Yedi gün daha geçti. Nama en büyük oğluna kerepin penceresini açmasını, çevreye bakmasını söyledi. Sozun Uul bütün yönlere baktı. Sonra şöyle dedi: "Her şey suların altına batmış. Yalnızca dağların dorukları görünüyor." Daha sonra Nama da baktı. O da "Gökyüzü ile sular dışında bir nesne görünmüyor" dedi.
Kerep sonunda sekiz dağın birbirine yaklaştığı yerde durdu. Çomoday ve Tuluttu dağlarında karaya oturdu. Nama pencereyi açtı, kuzgunu serbest bıraktı. Kuzgun geri dönmedi. İkinci gün kargayı gönderdi, üçüncü gün saksağanı gönderdi. Hiçbiri geri gelmedi. Dördüncü gün bir güvercin gönderdi. Güvercin, gagasında bir ince dalla geri döndü. Nama bu kuştan, öteki kuşların niçin geri gelmediğini öğrendi. Onlar sırasıyla geyik, köpek ve at leşi yemek üzere gittikleri yerde kalmışlardı. Nama bunu duyunca öfkelendi. "Onlar şimdi ne yapıyorsa, dünyanın sonuna değin onu yapmağa devam etsinler" dedi.