Cevap :
dil bilinci = dille ilgili bilgilerin (dil bilgisinin) davranışa dönüştürülmesidir.
dil sevgisi =Eskiden millî hislerini unutan insanlar, mesela; Türkler konuşurken kendi dillerine o kadar önem vermez, Arapça, Acemce birçok uydurma kelime düzerek bir iş yapmış gibi görünürler. Onunla da kalmadılar yaptıkları işle övündüler. Hâlbuki eski bir Türk yazarının yazılarını Türkler dahi arılayamazlardı. Çünkü ekseriyetinin bilmediği yabancı lügat, yabancı gramer kaideleriyle yazarlardı. Hâlbuki böyle eserler daha çok kötü eserlerden bahsedilerek yazılan yazılar, eski edebiyatı öldürdü. Yani gözden düşürdü. Görülüyor ki bugüne kadar yazılmayan, yazılıp kullanılmayan fakat konuşurken dilin daha tatlı, canlı ve güzel olduğu anlaşıldı ve bu dil ile yazmaya başladılar. Yani konuşulduğu gibi belki de konuşulandan daha güzel yazılar yazdılar ve yazmaktalar. Şimdi bu konuşma dilini yazmak için;1. Arapça, Acemce düzme kaideleri kullanmamak,2. Türkçeye girmemiş, Türklerin anlamadığı yabancı kelimeleri kullanmamak gereklidir.İste bu iki noktaya önem veren yazarlar çok güzel ve kolay konuşulan öz Türkçe ile yazmaya başladılar. Bu yazılan herkes okuyup ve kolayca arıladılar. Her ulus kendi dili ile yaşar, dilsiz bir ulus çobansız bir sürü koyuna benzer. Türkler ekseriyeti çoğulcu ve canlı bir dil olduğunu anladıktan sonra dillerini her şeyden ulu ve üstün gördüler. Onun edebi dili sırasına koymaya ve geçirmeye karar verdiler. Ondan sonra eski edebiyatta görülen Arapça, Acemce karışık edebi dili kullanmadılar, kullananları ulusuna yapılan hakaret saydılar. İşte konuşulan Türkçemizi sevmeye ve bu dili edebiyatımızda, bütün yazılarımızda yazmaya ve kullanmaya dil sevgisi denir. Dil bir ulusun manevî yurdudur. Manevî yurda set çekilmez. Onu korumaya çalışmazsak Maddî yurt gibi manevî yurt ta yaşayamaz.
umarım yardımcı olmuşumdur "Başarılar"
dil sevgisi =Eskiden millî hislerini unutan insanlar, mesela; Türkler konuşurken kendi dillerine o kadar önem vermez, Arapça, Acemce birçok uydurma kelime düzerek bir iş yapmış gibi görünürler. Onunla da kalmadılar yaptıkları işle övündüler. Hâlbuki eski bir Türk yazarının yazılarını Türkler dahi arılayamazlardı. Çünkü ekseriyetinin bilmediği yabancı lügat, yabancı gramer kaideleriyle yazarlardı. Hâlbuki böyle eserler daha çok kötü eserlerden bahsedilerek yazılan yazılar, eski edebiyatı öldürdü. Yani gözden düşürdü. Görülüyor ki bugüne kadar yazılmayan, yazılıp kullanılmayan fakat konuşurken dilin daha tatlı, canlı ve güzel olduğu anlaşıldı ve bu dil ile yazmaya başladılar. Yani konuşulduğu gibi belki de konuşulandan daha güzel yazılar yazdılar ve yazmaktalar. Şimdi bu konuşma dilini yazmak için;1. Arapça, Acemce düzme kaideleri kullanmamak,2. Türkçeye girmemiş, Türklerin anlamadığı yabancı kelimeleri kullanmamak gereklidir.İste bu iki noktaya önem veren yazarlar çok güzel ve kolay konuşulan öz Türkçe ile yazmaya başladılar. Bu yazılan herkes okuyup ve kolayca arıladılar. Her ulus kendi dili ile yaşar, dilsiz bir ulus çobansız bir sürü koyuna benzer. Türkler ekseriyeti çoğulcu ve canlı bir dil olduğunu anladıktan sonra dillerini her şeyden ulu ve üstün gördüler. Onun edebi dili sırasına koymaya ve geçirmeye karar verdiler. Ondan sonra eski edebiyatta görülen Arapça, Acemce karışık edebi dili kullanmadılar, kullananları ulusuna yapılan hakaret saydılar. İşte konuşulan Türkçemizi sevmeye ve bu dili edebiyatımızda, bütün yazılarımızda yazmaya ve kullanmaya dil sevgisi denir. Dil bir ulusun manevî yurdudur. Manevî yurda set çekilmez. Onu korumaya çalışmazsak Maddî yurt gibi manevî yurt ta yaşayamaz.
umarım yardımcı olmuşumdur "Başarılar"