Cevap :
Descartes yeni çağ biliminin kurucusudur,yeniçağ felsefesinin ilk büyük sistemcisidir “Yöntem üzerine konuşma “ adlı eserinde bilimsel yöntem üzerindeki ana düşünceleriyle bu yönteme nasıl ulaştığını, bilginin nasıl mümkün olacağını kesin bilgiye hangi metodlar kullanarak yaklaşılacağını ve bütün bunların yanı sıra bilginin hangi esaslar dikkate alınarak temellendirileceğini anlatır
Bir rationalist filozof olan Descartes”kesin bilgiyi ancak kendimizi bilme”de bulabileceğimiz görüşündedir Bunu söylerken “doğuştan düşünceler” öğretisini de ileri sürer Buna “ideae innatae” (doğuştan ideler) der Bu öğretiye göre ;ruhumuzda deneyden önce yerleşik düşünceler vardırAnlığın kendisinde devşirdiği bu ideler, duyular aracılığı ile edinilen tasarımların tersine olarak hep açık ve seçiktirlerBiz deneylerimizle ve bilgilerimizle bu anlığı zenginleştiririzAncak bunu yaparken karşımıza bazı sorunlar çıkacaktır,hatta genel geçer kabuller bile olabilir bunlar ”biz kesin ve şüphesiz bilgiden çok ,gelenek ve göreneklere inanıyoruz, halbuki şeylerin çokluğu, bulunması güç hakikatler için değerli bir delil değildir, çünkü bütün milletten ziyade tek bir adamın onları bulması çok daha ihtimallidir;böylece kanaatleri başkalarının kanaatlerine tercih edebilecek tek bir kimse seçemediğimden kendi kendime yol göstermek zorunda kaldım[1]
Şüphesiz Descartes burada genel geçer kabullere ,“karşı gelmek “için karşı gelmiyordu, burada bize göre söylemek istediği ,gelenek ve göreneklerle yapılan , öne sürülen görüşlerin denetlenebilmesi ve bu yolda ilerleyen insanların çokluğunun bu yolun doğru olduğunu göstermediğidir
Nitekim ,”aklın süzgecinden geçmeden doğruluklarına inandığım kanaatlerin hepsine yanlış gözüyle bakmak istemedim” derken buna işaret eder[2] Descartes felsefe disiplinleri arasında mantığı,matematik ilimler arasında da geometricilerin analizi ile cebiri kendi tasarılarının gerçekleştirilmesinde işine yarayacak bilimler olarak görmüştür Ancak yakından inceleyince bunların eksik yanlarının olduğunu ve bunların bilinen şeyleri tekrardan öteye gidemediğini üstelik zihni işletecekleri yerde karışık ve karanlık bir sanata sürüklemektedirler ona göre
İşte böylelikle yeni bir metod arayışına girişmiştir, bu metodu 4 kural çerçevesinde düşünmüştür
Doğruluğunu apaçık bilmediğim hiç bir şeyi doğru olarak kabul etmemek,acele hüküm vermekten peşin hükümlere saplanmaktan dikkatle çekinerek,kendilerinden şüphe edilemeyecek derecede açık ve seçik olarak kavranan şeyleri bulundurmak
İnceleyeceğim güçlüklerden her birini mümkün olduğu ve daha iyi çözümlemek için gerektiği kadar,bölümlere ayırmak
En basit ve en bilinmesi kolay şeylerden başlayarak, basamak basamak düşünceleri bir sıraya göre yürütmek”
Buna ilave ettiği görüş :”bilgiyi tam anlamıyla kavrayabilmek için sık sık tekrarlar yapmak”tır[3]
Descartes’e göre; dünyada her zaman aynı halde kalan bir şey yokturEn şüpheli kanaatleri bile bir defa kabule karar verdikten sonra emin kanaatlermiş gibi takip etme düşüncesindedirBu düşüncesi onun septikler gibi değil de yöntem şüpheciliğini uyguladığının kanıtıdır Doğruya ulaşmakta zorlandığımızda ona benzerleri takip etmek gerekir
Descartes’in bir diğer düsturu;”düşüncelerimizden başka hiç bir şeyin tamamı ile elimizde olmadığına , dışımızda olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra gücümüzün yetmediği bütün şeylerin bizim için mutlak olarak imkansız olduğuna inanmaya alışmaya çalışmaktır” tır
Descartes’a göre felsefede bilgiye ulaşmada yapılacak şey, doğruluğunu intuitif olarak kavrayabileceğimiz aritmetiğin birimleri gibi olan o noktayı bulmak,sonrada bunun üzerinde bir birleştirme yapmaktır
Descartes yeni çağ biliminin kurucusudur,yeniçağ felsefesinin ilk büyük sistemcisidir “Yöntem üzerine konuşma “ adlı eserinde bilimsel yöntem üzerindeki ana düşünceleriyle bu yönteme nasıl ulaştığını, bilginin nasıl mümkün olacağını kesin bilgiye hangi metodlar kullanarak yaklaşılacağını ve bütün bunların yanı sıra bilginin hangi esaslar dikkate alınarak temellendirileceğini anlatır
Bir rationalist filozof olan Descartes”kesin bilgiyi ancak kendimizi bilme”de bulabileceğimiz görüşündedir Bunu söylerken “doğuştan düşünceler” öğretisini de ileri sürer Buna “ideae innatae” (doğuştan ideler) der Bu öğretiye göre ;ruhumuzda deneyden önce yerleşik düşünceler vardırAnlığın kendisinde devşirdiği bu ideler, duyular aracılığı ile edinilen tasarımların tersine olarak hep açık ve seçiktirlerBiz deneylerimizle ve bilgilerimizle bu anlığı zenginleştiririzAncak bunu yaparken karşımıza bazı sorunlar çıkacaktır,hatta genel geçer kabuller bile olabilir bunlar ”biz kesin ve şüphesiz bilgiden çok ,gelenek ve göreneklere inanıyoruz, halbuki şeylerin çokluğu, bulunması güç hakikatler için değerli bir delil değildir, çünkü bütün milletten ziyade tek bir adamın onları bulması çok daha ihtimallidir;böylece kanaatleri başkalarının kanaatlerine tercih edebilecek tek bir kimse seçemediğimden kendi kendime yol göstermek zorunda kaldım[1]