Cevap :
Learning English is easier than learning Japanese. --> İngilizce öğrenmek, Japonca öğrenmekten daha kolay.
Kader is shorter than her son. --> Kader oğlundan daha kısa.
My suitcase is heavier than your suitcase. --> Benim bavulum seninkinden daha ağır.
Wool is warmer than cotton. --> Yün pamuktan daha sıcak.
Plane is faster than bus. --> Uçak otobüsten daha hızlı.
Hidayet is taller than İbrahim. --> Hidayet, İbrahim'den daha uzun.
Our grandfather is older than my mother. --> Büyükbabam annemden daha yaşlı.
Ships are slower than submarines. --> Gemiler, denizlatılardan daha yavaş.
Kızılırmak is longer than Çoruh River. --> Kızılırmak, Çoruh nehrinden daha uzun.
The Pacific Ocean is broader than the Mediterranean. --> Pasifik Okyanusu, Akdeniz'den daha geniş.
Ayşe is older Fatma. --> Ayşe, Fatma'dan daha büyük (yaşlı).
My camera is more expensive than yours. --> Benim fotoğraf makinam sizinkinden daha pahalı.
Taxi drivers drive less carefully than others. --> Taksi sürücülerinden diğerlerinden daha az dikkatli araba kullanırlar.
This winter is hotter than the winters of 1970's. --> Bu kış, 1970'lerin kışlarından daha sıcak.
İstanbul is more expensive than Malatya. --> İstanbul, Malatya'dan daha pahalı.
Maybe I am happier than you. --> Belki de ben senden daha mutluyum.
A great computer is better than PC's. --> Büyük bir bilgisayar PC'lerden daha iyidir.
Pelin is stronger at bridge than I am. --> Pelin briçte benden daha güçlü.
Truck is bigger than car. --> Kamyon arabadan büyük.
May be this grammar topic, comparative, is easier than others. --> Belki de bu dilbilgisi konusu, Comparative, diğer konulardan daha kolay.
There are more flowers in my balcony than in my kitchen. --> Balkonumda mutfaktakinden daha çok çiçek var.
In the refrigerator there is more cheese than jam. --> Buzdolabında reçelden daha çok peynir var.
Our grandfather drinks more tea than anyone else in our family. --> Büyükbabam ailemizdeki herkesten (herhangi birinden) daha fazla çay içer.
Our daughter eats more vegetables than her elder brother. --> Kızımız abisinden daha fazla sebze yer.
There are fewer watches than clocks in the watchseller. --> Saatçide duvar saatinden daha az kol saati var.
There was more air pollution in the 1970's than in 1960's in Turkey. --> Türkiye'de 1970'lerde, 1960'lardan daha çok hava kirliliği vardı.
Men wear out more shoes than women. --> Erkekler kadınlardan daha çok ayakkabı eskitirler.
Women take care of clothes more than men. --> Kadınlar, giyime erkeklerden daha çok özen gösterirler.
Women are generally shorter than men. --> Kadınlar genellikle erkeklerden kısa olurlar.
All new dresses look more beautiful than the old ones. --> Yeni elbiseler eskilerinden daha güzel gözükürler.
In the last years downtown became less attractive than suburban. --> Son yıllarda şehir merkezi, şehir dışından daha az çekici oldular.
Many films are more boring than others on TV. --> TV'de çoğu film, diğerlerinden daha sıkıcı.
Mehmet cooks more delicious than his wife. --> Mehmet karısından daha lezzetli yemek pişirir.
The life of very poor children are more tragic than many others. --> Çok fakir çocukların hayatı çoğu diğerinden daha acıklı.
In India cows are holier than any other animals. --> Hindistanda inekler başka her hayvandan daha kutsal.
Dolphines are more clever than whales. --> Yunuslar, balinalardan daha akıllı.
Radio is stil more common than television today. --> Radyo, bugün hâlâ televizyondan daha yaygın.
I am more doubtful nowadays than I used to. --> Bugünlerde eskisinden daha çok şüpheciyim.
My brother is taller than me. --> Erkek kardeşim benden daha uzun.
The new book is more expensive the old one. --> Yeni kitap eski kitaptan daha pahalı.
Learning English is easier than learning Japanese. --> İngilizce öğrenmek, Japonca öğrenmekten daha kolay.
Kader is shorter than her son. --> Kader oğlundan daha kısa.
My suitcase is heavier than your suitcase. --> Benim bavulum seninkinden daha ağır.
Wool is warmer than cotton. --> Yün pamuktan daha sıcak.
YUKARIDAKİLER COMPARATİVELİ CÜMLELERİ
AŞAĞIDAKİLER SUPERLATİVE Lİ
I spend the least time by watching TV among my friends. --> Arkadaşlarımın arasında televizyon seyrederek en az zamanı ben harcarım.
My mother reads the fewest books in the family. --> Ailede en az kitabı annem okur.
The camel drinks the most water in the zoo. --> Hayvanat bahçesinde en fazla suyu deve içer.
That man is the fattest man I have ever seen. --> Şu adam şimdiye kadar gördüğüm en şişman adam.
This is the cheapest raincoat in the shop. --> Bu, dükkandaki en ucuz yağmurluk.
The red armchair is the most comfortable piece of furniture in the room. --> Kırmızı koltuk odadaki en rahat mobilya.
The story on newspaper is the most unbelievable one I've ever heard. --> Gazeteki hikaye şimdiye kadar duyduklarımın en inanılmaz olanı.
He had the most exact memory I have ever seen. --> O, şimdiye kadar gördüğüm en keskin hafızaya sahipti.