Too And Enough ile kurulmus 10 cümle   Past Cont Tense İle 15 Cümle  When While 10 Cümle yardım edicek acilll

 

Past Cont Tense Formulu

Olumlu

Subject (Özne) + (  was / were ) + Verb (Fiil) + - ING takısı + nesne

Olumsuz

Subject (Özne) + (  was / were )

+not + Verb (Fiil) + - ING takısı + nesne

Soru 

(  was / were )

+Subject (Özne)  + Verb (Fiil) + - ING takısı + nesne


 

When While Formulu

 

When + Simple Past Tense + Past Cont Tense 

Past Cont Tense + When + Simple Past Tense

While + Past Cont Tense + Simple Past Tense

Simple Past tense + While+ Past Cont Tense

 

Too Enough Yeterli Ve asırı anlamı katar.



Cevap :

The coffee is too hot. (Kahve çok sıcaktır.)

The weather is too hot. (Hava çok sıcak.)

The ceiling is too high for me to touch. (Tavan dokunamayacağım kadar yüksek.)

 A cow is too big for two people. (Bir inek iki kişiye çok.)

The father spoke too authoritatively for his children to oppose to his orders. (Baba çocuklarının emirlerine itiraz edemeyecekleri kadar otoriter konuştu.)

ENOUGHLU

 He is only fifteen years old. He isn’t old enough to marry. (Daha onbeş yaşında. Evlenecek yaşta değil.)
  
- This car is big enough for a large family. (Bu araba büyük bir aileye yetecek kadar büyük.)

- My dog can run fast enough to catch your horse. (Benim köpeğim senin atını yakalayacak kadar hızlı koşabilir.)

- If you don’t study hard enough,  you can’t pass your class. (Eğer yeteri kadar çok çalışmazsan sınıfını geçemezsin.)

The ceiling isn’t low enough for me to touch. (Tavan benim dokunabileceğim kadar alçak değil.)

Past Cont Tense

I waswriting a letter. (Bir mektup yazıyordum.)
You were studying maths all day yesterday. (Dün bütün gün matematik çalışıyordun / çalışıyordunuz.) 
He was playing football. (O Futbol oynuyordu)
She was crying. (O ağlıyordu.)
It was playing. (O oynuyordu)
We were studying lesson. (Ders çalışıyorduk.)
They were eating apples. (Elma yiyorlardı.)

I wasn’t expecting this. (Bunu beklemiyordum.)
You weren't playing tennis at 10.30. (10.30 da tennis oynuyordun / oynamıyordunuz.)
He wasn't cleaning his room. (O odasını temizlemiyordu.)
She wasn't having breakfast. (Kahvaltı yapmıyordu.)
We weren't watching TV. (Televizyon seyretmiyorduk.)
They weren’t helping. (Yardım etmiyorlardı.)

WHEN WHİLE

WHEN I went home, my mother was outside (Eve gittiğimde annem dışarıdaydı)
I was watching television WHEN he called me (O beni aradığı zaman televizyon izliyordum)
WHEN it started raining, we were waiting for bus (Yağmur yağmaya başladığında otobüs bekliyorduk)
WHEN she saw me, I was going to the cinema with my friends (O beni gördüğünde, arkadaşlarım ile sinemaya gidiyordum
She was driving Ankara, WHEN she had an accident (O kaza yaptığında, Ankara'ya gidiyordu)
WHILE I was going to the school, I saw my uncle (Okula giderken, amcamı gördüm)
WHILE my mother was washing the dishes, the phone rang (Annem bulaşıkları yıkarken telefon çaldı)
The teacher came WHILE the students were running in the classroom (Öğrenciler sınıfta koşarken öğretmen geldi)
WHILE I was doing my homework, my brother went outside (Ben ödevimi yaparken, kardeşim dışarıya çıktı)
I was doing my homework WHEN my brother went outside (Kardeşim dışarıya çıktığı zaman ödevimi yapıyordum)
WHEN I knocked the door, you were watching tv
(Kapıya vurduğumda tv izliyordun)
WHILE I was doing my homework, my friend rang the bell
(Ödevimi yaparken arkadaşım zili çaldı) 
- I was watching television when George called me. (George beni aradığı zaman televizyon izliyordum.)
When it started raining, we were waiting for bus. (Yağmur yağmaya başladığında otobüs bekliyorduk.)
- When she saw me, I was going to the cinema with my friends. (O beni gördüğünde, arkadaşlarım ile sinemaya gidiyordum.)
- Nilay was driving Ankara, when she had an accident. (Nilay kaza yaptığında, Ankara"ya gidiyordu.)
While I was going to the school, I saw my uncle. (Okula gidiyorken -giderken-, amcamı gördüm.)
- While my mother was washing the dishes, the phone rang. (Annem bulaşıkları yıkarken telefon çaldı.)
-The teacher came while the students were running in the classroom. (Öğrenciler sınıfta koşarker -koşuyorken- öğretmen geldi.)
- While I was doing my homework, my brother went outside. (Ben ödevimi yaparken, kardeşim dışarıya çıktı.)
- I was doing my homework when my brother went outside.(Kardeşim dışarıya çıktığı zaman ödevimi yapıyordum.)

- My brother went outside, while I was doing my homework.
- When my brother went outside, I was doing my homework.


       when while

--when I knocked door,you watching tv

--while you watching tv, I knocked door

- While I was doing my homework, my brother went outside.
- I was doing my homework when my brother went outside.
- My brother went outside, while I was doing my homework.
- When my brother went outside, I was doing my homework.

- When it started raining, we were waiting for bus
- When she saw me, I was going to the cinema with my friends
- Nilay was driving Ankara, when she had an accident

- While I was going to the school, I saw my uncle
- While my mother was washing the dishes, the phone rang
- The teacher came while the students were running in the classroom


      too enough

http://www.ingilizcecin.com/doc/1326/too-enough-ppt-too-enough-ilgili-ornekler-resimli-slayt.html

There are ten text books per class. That should be enough! --> Sınıf başına on kitap düşüyor. Bu yeterli olmalı.

There are enough room for everybody here. --> Burada herkes için yeterli oda var.

There was just enough park place for two cars. --> İki araba için yeterli park yeri var.

Ayşe had cooked enough food to feed an army. --> Ayşe bir orduya yetecek kadar yemek pişirdi.

There are too much work and not enough people to do it. --> Çok iş var, bunu yapacak yeterli insan yok.

There will be time enough to tell you when we meet. --> Karşılaştığımızda sana anlatmaya yetece kadar zaman olacak.

Don't you have enough problems already? --> Önceden yeterince sorunun yok muydu?

You've had quite enough time! --> Senin epey yeterli zamanın vardı.

Are you warm enough? --> Yeterince ısındın mı?

Is the water hot enough? --> Su yeterince sıcak mı?

Are you strong enough to carry these baggage? --> Bu bagajı taşımak için yeterince güçlü müsün?

I can't run fast enough to keep up with you. --> Sana ayak uyduracak kadar hızlı koşamıyorum.

More than enough is too much. --> Yeteri kadardan fazlası çoktur.

You are making enough noise to wake the dead. --> Bir ölüyü uyandıracak kadar gürültü yapıyorsunuz.

I arrived early enough. --> Yeterince erken ulaştım.

He isn't strong enough to lift it. --> Yükü kaldıracak kadar güçlü değil.

We've got enough problems without that. --> Bunun dışında yeterince sorunumuz var.