Cevap :
Türk Edebiyatını, üç ana bölüme ayırmak adet olmuştur: Eski Türk Edebiyatı,
Türk Halk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatı diye. Türk Halk Edebiyatı'nın, Harput ve
çevresinde, Türklerin bu yöreye yerleştiğinden beri var olduğunu tahmin etmek zor
değildir. Ancak bu güne ulaşan bu edebiyat ve folklor varlıklarının bir çoğunun ne zaman
meydana geldiğini ve tarih içerisinde ne gibi değişikliklere uğrayarak günümüze ulaştığını
tespit etmek te mümkün değildir.
Eski Türk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatıyla ilgili verilerin çoğunluğu,
kitaplarda, dergilerde, gazetelerde yazılı olarak bulunduğu için bunların meydana getiriliş
zamanları da ilk şekilleri de bilinmektedir.
Anadolu'da Eski Türk Edebiyatı, Fars Edebiyatını iyi bilen Türk aydınlarının
medreseden yetişmesinden ve Türkçe söylemeye başlamasından sonra, 13. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren meydana gelmeğe başlamıştır. Harput ve çevresinde de bu çağlardan
itibaren Eski Türk Edebiyatı'nın doğmuş olabileceği söylenebilir. Ancak, eserleri ve
isimleri günümüze ulaşan şair ve yazarların hemen hepsi 19. ve 20. yüzyıllarda
yetişmişlerdir. Kaynaklarda 18. yüzyılın sonlarında vefat eden Harputlu Nusret Ebubekir
isimli bir şairden bahsedilirse de bu şair İstanbul'da yetişmiş ve orada yaşamıştır.
Harput'ta kültürel ve edebî faaliyetlerin 19. yüzyılın ikinci yarısında, yani
Tanzimat'tan sonra çoğaldığını ve hız kazandığını görüyoruz. Bunun elbette tarihî, kültürel
ve sosyal sebepleri vardır. Kanaatimizce bu sebeplerden biri ve en mühimi, bu tarihlerde
Harput'ta batılı misyoner faaliyetlerin artması ile, müslüman olmayan halkın eğitim ve
kültür, hatta ekonomik yönden geliştirilmesidir. Onların bu kültürel ve sosyal çalışmalarını
gören müslüman Türk halkı, gerek devletin, gerekse kendilerinin açtıkları okullarda,
eğitim ve kültürel faaliyetlerini artırmışlardır. Tabii ki başlangıçta, Harput'taki ve diğer
vilayetlerdeki medreselerde yetişen aydınlar bu çalışmalara önayak olmuşlardır.
Tanzimat yıllarında, İstanbul'da Yeni Edebiyat akımının başlamasına karşılık,
Harput'ta Eski Edebiyat tarzı gelişmiştir. Eski Edebiyat sahasında Tanzimat yıllarından
itibaren, Harput'ta bir-ikisi divan sahibi olan 30 kadar şair yetişmiş ve yaşamıştır. Bunların
birkaçı, İstanbul'daki gazetelere (Tercümân-ı Hakikat) manzum ve mensur yazılar
göndermişlerdir. İstanbul ile edebî yönden irtibat kurmalarına, bazıları İstanbul'a gidip
gelmelerine rağmen divan edebiyatı tarzını, gerek şekil gerekse muhteva yönünden
sürdürmüşlerdir. Elazığ'da Eski Türk Edebiyatı örnekleri, Fikret Memişoğlu ile 1968 yılına
kadar yaşatılmıştır. Bugün de Eski Edebiyatın şekillerini kullanarak manzumeler yazan
şairler vardır. Ancak ne Memişoğlu'yu ne de bunları divan şairi addetmek doğru olmaz.
Türk Edebiyatını, üç ana bölüme ayırmak adet olmuştur: Eski Türk Edebiyatı,
Türk Halk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatı diye. Türk Halk Edebiyatı'nın, Harput ve
çevresinde, Türklerin bu yöreye yerleştiğinden beri var olduğunu tahmin etmek zor
değildir. Ancak bu güne ulaşan bu edebiyat ve folklor varlıklarının bir çoğunun ne zaman
meydana geldiğini ve tarih içerisinde ne gibi değişikliklere uğrayarak günümüze ulaştığını
tespit etmek te mümkün değildir.
Eski Türk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatıyla ilgili verilerin çoğunluğu,
kitaplarda, dergilerde, gazetelerde yazılı olarak bulunduğu için bunların meydana getiriliş
zamanları da ilk şekilleri de bilinmektedir.
Anadolu'da Eski Türk Edebiyatı, Fars Edebiyatını iyi bilen Türk aydınlarının
medreseden yetişmesinden ve Türkçe söylemeye başlamasından sonra, 13. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren meydana gelmeğe başlamıştır. Harput ve çevresinde de bu çağlardan
itibaren Eski Türk Edebiyatı'nın doğmuş olabileceği söylenebilir. Ancak, eserleri ve
isimleri günümüze ulaşan şair ve yazarların hemen hepsi 19. ve 20. yüzyıllarda
yetişmişlerdir. Kaynaklarda 18. yüzyılın sonlarında vefat eden Harputlu Nusret Ebubekir
isimli bir şairden bahsedilirse de bu şair İstanbul'da yetişmiş ve orada yaşamıştır.
Harput'ta kültürel ve edebî faaliyetlerin 19. yüzyılın ikinci yarısında, yani
Tanzimat'tan sonra çoğaldığını ve hız kazandığını görüyoruz. Bunun elbette tarihî, kültürel
ve sosyal sebepleri vardır. Kanaatimizce bu sebeplerden biri ve en mühimi, bu tarihlerde
Harput'ta batılı misyoner faaliyetlerin artması ile, müslüman olmayan halkın eğitim ve
kültür, hatta ekonomik yönden geliştirilmesidir. Onların bu kültürel ve sosyal çalışmalarını
gören müslüman Türk halkı, gerek devletin, gerekse kendilerinin açtıkları okullarda,
eğitim ve kültürel faaliyetlerini artırmışlardır. Tabii ki başlangıçta, Harput'taki ve diğer
vilayetlerdeki medreselerde yetişen aydınlar bu çalışmalara önayak olmuşlardır.
Tanzimat yıllarında, İstanbul'da Yeni Edebiyat akımının başlamasına karşılık,
Harput'ta Eski Edebiyat tarzı gelişmiştir. Eski Edebiyat sahasında Tanzimat yıllarından
itibaren, Harput'ta bir-ikisi divan sahibi olan 30 kadar şair yetişmiş ve yaşamıştır. Bunların
birkaçı, İstanbul'daki gazetelere (Tercümân-ı Hakikat) manzum ve mensur yazılar
göndermişlerdir. İstanbul ile edebî yönden irtibat kurmalarına, bazıları İstanbul'a gidip
gelmelerine rağmen divan edebiyatı tarzını, gerek şekil gerekse muhteva yönünden
sürdürmüşlerdir. Elazığ'da Eski Türk Edebiyatı örnekleri, Fikret Memişoğlu ile 1968 yılına
kadar yaşatılmıştır. Bugün de Eski Edebiyatın şekillerini kullanarak manzumeler yazan
şairler vardır. Ancak ne Memişoğlu'yu ne de bunları divan şairi addetmek doğru olmaz.