Cevap :
KULLANIMDA GÖRÜLEN DİL YANLIŞLARI VE ANLATIM BOZUKLUKLARI
Dilin temel görevi aynı dili konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır. Anlatılmak istenilenler dilin kurallarına uygun olarak açık, yalın, anlaşılır biçimde ifade edilirse anlaşma tam olur. Aksi hâlde yanlış anlaşılmalar, söyleyiş yanlışları ve anlatım bozuklukları ortaya çıkar.
Dilimizin bugün ne durumda olduğunu anlamak için halk arasında yapılan televizyon röportajları ve televizyonlarda yayımlanan açık oturum, tartışma ya da söyleşi programlarındaki konuşmalara ve konuşmacılara kulak vermemiz yeter.
Yeryüzünde konuşulan dillerin sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, ikinci dünya savaşı öncesi yapılan sayımlar sonucu ölü dillerle yaşayan dillerin toplamının 2796 olduğu belirtilmiştir; ancak sonraki yıllarda kimi dilciler bu sayının 5000 civarında olduğunu da savunmuşlardır. Bu diller arasında öyleleri vardır ki, sadece “konuşma dili”’ olarak kalmış, sanat ve edebiyat alanında eserler verememiş, zamanla da yok olup gitmişlerdir.
Bir dilin, gündelik ihtiyaçları karşılamada kullanılan “konuşma dili” olmaktan çıkarak uzun ömürlü olması, o dilin bir “kültür dili” olmasına bağlıdır. Bir dil, “konuşma dili” boyutunu aşarak, şiirler, destanlar, tarihi ve edebi eserler, düşünce ve teknik alanında kalıcı ürünler vererek “kültür dili” ne dönüşebilir. Yüzyıllar boyunca bu alanlara katkıda bulunmuş ve kalıcı eserler vermiş; Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Rusça gibi dillerin büyüklüğü birer “kültür dili” olmalarındandır.
Ana dilimiz Türkçe’ye gelince, geçmişi bu dillerden daha eskiye dayanan, Asya’nın en kuzeyinden Sibirya’nın buz denizini kıyılarına ve Avrupa içlerine kadar uzanan, yaklaşık 12 milyon km2lik alanda Türk dilinin çeşitli kollarıyla birlikte 200 milyonu aşkın insanın Türkçe konuştuğu bilinmektedir. Türkçe;7. ve 8. yüzyıla ait belgeler de bile rastlanılan, gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir. 1980’lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı bir raporda Türkçe, tüm lehçeleri de ele alındığında dünyada en çok konuşulan 5.dil olma özelliğini taşımaktadır.
Yapılan araştırmalarda özellikle kırsal kesimde insanların günlük sadece 40–50 kelime kullandığı tespit edilmiştir. Sadece ana kelime sayısı 78 bin olan ve dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini taşıyan Türkçe’yi, nüfusun çok büyük dilimi gerçek anlamda bilmiyor. Çünkü bu büyük kitle ortalama 400 civarında kelime ile yetinmektedir. Diğer kelimeler ise neredeyse hiç kullanılmadığı için adeta körelerek yok olmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun çıkarmış olduğu güncel sözlükteki kelime sayısı bugün için 100.000’i geçmiş durumdadır.
İfade gücü azalan kişiler, sözcük dağarcıklarının kısıtlı olması nedeniyle anlatımda güçlük çekenler konuşmalarında genelikle; (şey), (yani), (ııı) gibi ses taklitlerini hiç şık olmamasına karşın sıklıkla kullanıyorlar. Bu gruptakiler çoğunlukla "şey" sözcüğüne sığınıyorlar; aynı anlama gelen Türkçe, Osmanlıca, yabancı dilden sözcükleri birlikte kullandıkları gibi birçok sözcüğü ya yanlış yerde kullanıyorlar ya da yanlış seslendiriyorlar. "Örneğin, mesela" gibi, "hakikatten" gibi...
Dilimizde karşılıkları olan, karşılıkları bulunabilecek, türetilebilecek olan sözcükler yerine Batı dillerinden, özellikle de İngilizce’den aktarılan sözcükleri umursamazca, sorumsuzca kullanan; bu arada Osmanlıca’da bile az kullanılan sözcükleri bir bilgiçlik gösterisi olarak yerli yersiz dile sokan "çağcıl" görüşlüler ya da "karmaca" yanlıları. İMF (İ, Me, Fe) yerine "Ay, Em, Ef"diyenler.
Dilin temel görevi aynı dili konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır. Anlatılmak istenilenler dilin kurallarına uygun olarak açık, yalın, anlaşılır biçimde ifade edilirse anlaşma tam olur. Aksi hâlde yanlış anlaşılmalar, söyleyiş yanlışları ve anlatım bozuklukları ortaya çıkar.
Dilimizin bugün ne durumda olduğunu anlamak için halk arasında yapılan televizyon röportajları ve televizyonlarda yayımlanan açık oturum, tartışma ya da söyleşi programlarındaki konuşmalara ve konuşmacılara kulak vermemiz yeter.
Yeryüzünde konuşulan dillerin sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, ikinci dünya savaşı öncesi yapılan sayımlar sonucu ölü dillerle yaşayan dillerin toplamının 2796 olduğu belirtilmiştir; ancak sonraki yıllarda kimi dilciler bu sayının 5000 civarında olduğunu da savunmuşlardır. Bu diller arasında öyleleri vardır ki, sadece “konuşma dili”’ olarak kalmış, sanat ve edebiyat alanında eserler verememiş, zamanla da yok olup gitmişlerdir. bütüm bildiklerim bukadar.
Bir dilin, gündelik ihtiyaçları karşılamada kullanılan “konuşma dili” olmaktan çıkarak uzun ömürlü olması, o dilin bir “kültür dili” olmasına bağlıdır. Bir dil, “konuşma dili” boyutunu aşarak, şiirler, destanlar, tarihi ve edebi eserler, düşünce ve teknik alanında kalıcı ürünler vererek “kültür dili” ne dönüşebilir. Yüzyıllar boyunca bu alanlara katkıda bulunmuş ve kalıcı eserler vermiş; Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Rusça gibi dillerin büyüklüğü birer “kültür dili” olmalarındandır.
Ana dilimiz Türkçe’ye gelince, geçmişi bu dillerden daha eskiye dayanan, Asya’nın en kuzeyinden Sibirya’nın buz denizini kıyılarına ve Avrupa içlerine kadar uzanan, yaklaşık 12 milyon km2lik alanda Türk dilinin çeşitli kollarıyla birlikte 200 milyonu aşkın insanın Türkçe konuştuğu bilinmektedir. Türkçe;7. ve 8. yüzyıla ait belgeler de bile rastlanılan, gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir. 1980’lerin ortalarında UNESCO’nun hazırladığı bir raporda Türkçe, tüm lehçeleri de ele alındığında dünyada en çok konuşulan 5.dil olma özelliğini taşımaktadır.
Yapılan araştırmalarda özellikle kırsal kesimde insanların günlük sadece 40–50 kelime kullandığı tespit edilmiştir. Sadece ana kelime sayısı 78 bin olan ve dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini taşıyan Türkçe’yi, nüfusun çok büyük dilimi gerçek anlamda bilmiyor. Çünkü bu büyük kitle ortalama 400 civarında kelime ile yetinmektedir. Diğer kelimeler ise neredeyse hiç kullanılmadığı için adeta körelerek yok olmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun çıkarmış olduğu güncel sözlükteki kelime sayısı bugün için 100.000’i geçmiş durumdadır.