yanlızlık ve uçurtma ile ilgili uzun kompozisyon yazarmısınız bana intarnetten olmasın lütfen !



Cevap :

BEN BUGÜN UÇURTMA YAPTIM Bugün elimde renklerimle oturdum bir ağacın altında bir renklerime baktım bir gökyüzüne. Aklıma uçurtma yapmak geldi. Alabildiğine sevinç ekleyip, iki de hayal kırdım renklerimin içine. Elde ettiğim karışımla kapladım uçurtmamı. Kuyruğuna da umudumu bağlayıp saldım engin maviliklere...
Ağacın güvenli gölgesinde, gözlerim gökte kalakaldım öylece. Ellerimi uzattım iki yanıma, parmaklarımı okşadı çimenlere bulanmış papatyalar. Pırıl pırıl bakışları vardı, bembeyaz titreyen saçları. Sade ve asil papatyalar... Çaresiz yüreklere su serper kimi zaman. Uçurtmam gidiyor meçhul adreslere doğru, bir yöne sapıyor biraz gidiyor sonra memnuniyetsiz ifadelerle farklı yöne sapıyor. Yalvaran gözlerle bakıyor, yeryüzünde beni arıyor, ipucu istiyor, renkleri soluyor... Bense bir bakış düşlüyorum kara elmas gözlerin içinde kendi karanlığından korkan, etrafını aydınlatan, baktığı yüreği yakan kavuran... Bir gülüş, bakıştan arda kalan yangının küllerini savuran, topraklarımı yeşerten, duygu selimin debisini yükselten... Bir dokunuş, beni saran sarmalayan ta içine alan...Bir ses, hiç yalan söylemeyen, ruhumun dikenlerini törpüleyen... Bir öpücük, yanağımdaki sıcaklığını hiç yitirmeyen...
Özlemekten yorgun düşmüş kalbimi nadasa bırakmaya karar veriyorum, düş kurmayı yasaklıyorum... Bile bile kanatma artık diyorum, uzak dur, açma kapısını şu umutsuzluk diyarının, verme hazinenin en değerli parçasını değerini bilmeyecek yüreklere... Ama o, o kadar özgür ki, diğer organlarıma benzemiyor... Hükmünü veremeyeceğim şeyler yapıyor.
Uçurtmama bakıyorum, bir buluda takılmış, asılı kalmış gökyüzünde... Görebildiğim tek yeri upuzun kuyruğu ucunda umudumun bağlı olduğu. Nazlı nazlı dalgalanıyor, yanından geçen kuşlar imrenerek bakıyor rengine, salınışına. Hiçbiri bilmiyor onun uçarken ki çaresiz çırpınışlarını. Rica ediyorum rüzgara, al uçurtmamı o buluttan diyorum. Rüzgar beni duyarmı bilmiyorum ama ben gözümdeki son yaşıda içime akıtıyorum.
Yavaşça doğruluyor, veda ediyorum ağacımın güvenli gölgesine, el sallıyorum gökteki temsilcime, dönüyorum adı ben olan saklı kentime...


Her yer ne kadar kalabalık değil mi? Otobüs durakları, alışveriş merkezleri, caddeler, piknik alanları, eğlence mekanları, herhangi bir şey için beklediğin sıra ve hatta kendi etrafın bile kalabalık Her yer insan seli Bazen kendi sesini bile duyamazsın kalabalıkta başkalarının sesinden Ama o kalabalıkta bile yalnızsındır aslında Herkes bir arada ama herkes tek başına, herkes bir arada ama herkes yalnız…
İnsanın yalnızlığı kendi tarihinin çok eskilerine dayanır Çünkü yalnızlık doğarken başlar Kulağına gelen ilk cümle ‘’hoş geldin’’ cümlesidir Bu, belki de hayatın boyunca duyduğun – duyacağın en samimi, en safiyane ilk ve son cümledir Yıllar geçtikçe ve sen büyüdükçe samimiyetlerin azaldığını, düşüncelerin negatifleştiğini ve yavaş yavaş yalnız kalmaya mahkum edildiğini görürsün ve en sonunda yalnızlaştırılırsın Bazıları yalnızlığı isteyerek seçer ama bazılarına da seçenek bırakılmaz, yalnızlaştırılır

Yaşam içinde yaşam mücadelesi verirken de yalnızsındır; hayata karşı savaşırken tek kişilik ordu olursun hep Önüne, arkana, etrafına baktığında kimseyi bulamama ihtimalin hep yüksektir Geçmişin, tek başına kazandığın ve tek başına kaybettiğin mücadele örnekleriyle doludur Kendi cephenin tek askerisindir hayat boyu
Ölürken de yalnızsın Tabutunun etrafındaki yabancı elleri hissettiğinde anlarsın Son cümle ‘’iyi bilirdik’’ cümlesi değil midir? Yanında olmadılar, mücadelene katılmadılar, elinden tutmadılar, koluna girmediler ve seni hiç tanımadılar Ama seni hayat boyu hep iyi bildiler Ne kadar samimi değil mi? Dedim ya; samimi ikinci cümle yoktur
Herkesin hayatında yalnızlık yaşadığı anlar olmuştur Bazılarının yalnızlığı bitmiştir, bazıları şu an yalnızdır ama bazıları da bir gün yalnız kalacaktır Yalnızlığı biz yarattık, hem kendimize hem 
-