Cevap :
1-Saçını Süpürge Etmek
Bir kadının isteyerek birinin hizmetinde bulunup çok emek vermesi.
Anneler… Anneler… Çocukları için her türlü zorluğa katlanan, gecelerini gündüzüne katan, evladına zarar gelmesin diye onların üzerine titreyen anneler…Evlat ise, annesinden her yaptığının karşılığını para olarak tahsil etmek ister. Ama annenin bir evlat için yaptıkları hiç parayla pulla ölçülür mü? Dokuz ay karnında taşıması, uykusuz geçen geceler, hastalandığında başında bekleyip edilen dualar, yapılan yemekler, yıkanan ve ütülenen elbiseler, verilen sevgi ve dökülen gözyaşları… Hep bedava değil mi?Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.2-Etekleri Zil Çalmak
Çok sevinip mutlu olmak.
Başarılı ve mutlu olup sevinmek herkesin hakkıdır. Ancak her başarının ve mutluluğun bir bedeli vardır. İnsan bu bedeli ödemeden yani birtakım sıkıntılara katlanmadan başarılı ve mutlu olamaz.Bir zamanlar Anadolu’nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş. Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:– Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş.Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, “Ne o eteklerin zil çalıyor.” demeye başlamış.
3-Hapı Yutmak
Bir şeyin artık gerçekleşme ihtimali kalmadığı,birisinin başına gelen kötü bir halden dolayı iflah olmaz mecraya girdiği,düzen ve dubaranın bozulup hakikatin ortaya çıktığı,kötülüklerin sona erdiği durumlarda “Artık hapı yuttu,hapı yuttu sayılır…” gibi ifadeler kullanırız. Bu deyim bize Sultan IV.Murad zamanının yadigârıdır.
Sultan Murad’ın kave,müskirat (sarhoş edicimaddeler)ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler)yasakladığı dönemde saray casuslarından biri,belki de kıskançlık sebebiyle,hekimbaşı Emir Çelebi,nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur.
4-Keçileri Kaçırmak
Sosyal ve toplumsal olaylara uyum sağlamayıp düşünce dengesini bozmak, aklını kaybetmek.
Hepimiz bir aile, bir topluluk içinde yaşıyoruz. Aile içi ilişkiler olduğu gibi, toplumun içinde de insanlarla ilişkimiz olacaktır. Bu ilişkilerin sağlıklı olması için karşılıklı güven, sevgi, saygı, hoşgörü ve fedakârlık gerekiyor. Her şeyi kafaya takmadan, olaylara sağlıklı ve mantıklı yaklaşıp meseleleri çözümlemeliyiz. Her şeyden önce uyumlu olmalıyız. Uyumsuzluklar beraberinde psikolojik rahatsızlıkları getirecektir.İnsuyu mağarası, Burdur’a 12 km. uzaklıkta olan, içinde sarkıt ve dikitlerle irili ufaklı göller bulunan Türkiye’nin en büyük ve en ilgi çekici mağaralarından biridir. Bu mağara sonradan keşfedilmiştir.Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, “Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?” demiş. Çoban, sağa sola koştururken, “Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım.” diye yakınırmış. Önüne gelene, “Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?” diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.
Bir kadının isteyerek birinin hizmetinde bulunup çok emek vermesi.
Anneler… Anneler… Çocukları için her türlü zorluğa katlanan, gecelerini gündüzüne katan, evladına zarar gelmesin diye onların üzerine titreyen anneler…Evlat ise, annesinden her yaptığının karşılığını para olarak tahsil etmek ister. Ama annenin bir evlat için yaptıkları hiç parayla pulla ölçülür mü? Dokuz ay karnında taşıması, uykusuz geçen geceler, hastalandığında başında bekleyip edilen dualar, yapılan yemekler, yıkanan ve ütülenen elbiseler, verilen sevgi ve dökülen gözyaşları… Hep bedava değil mi?Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.2-Etekleri Zil Çalmak
Çok sevinip mutlu olmak.
Başarılı ve mutlu olup sevinmek herkesin hakkıdır. Ancak her başarının ve mutluluğun bir bedeli vardır. İnsan bu bedeli ödemeden yani birtakım sıkıntılara katlanmadan başarılı ve mutlu olamaz.Bir zamanlar Anadolu’nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş. Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:– Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş.Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, “Ne o eteklerin zil çalıyor.” demeye başlamış.
3-Hapı Yutmak
Bir şeyin artık gerçekleşme ihtimali kalmadığı,birisinin başına gelen kötü bir halden dolayı iflah olmaz mecraya girdiği,düzen ve dubaranın bozulup hakikatin ortaya çıktığı,kötülüklerin sona erdiği durumlarda “Artık hapı yuttu,hapı yuttu sayılır…” gibi ifadeler kullanırız. Bu deyim bize Sultan IV.Murad zamanının yadigârıdır.
Sultan Murad’ın kave,müskirat (sarhoş edicimaddeler)ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler)yasakladığı dönemde saray casuslarından biri,belki de kıskançlık sebebiyle,hekimbaşı Emir Çelebi,nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur.
4-Keçileri Kaçırmak
Sosyal ve toplumsal olaylara uyum sağlamayıp düşünce dengesini bozmak, aklını kaybetmek.
Hepimiz bir aile, bir topluluk içinde yaşıyoruz. Aile içi ilişkiler olduğu gibi, toplumun içinde de insanlarla ilişkimiz olacaktır. Bu ilişkilerin sağlıklı olması için karşılıklı güven, sevgi, saygı, hoşgörü ve fedakârlık gerekiyor. Her şeyi kafaya takmadan, olaylara sağlıklı ve mantıklı yaklaşıp meseleleri çözümlemeliyiz. Her şeyden önce uyumlu olmalıyız. Uyumsuzluklar beraberinde psikolojik rahatsızlıkları getirecektir.İnsuyu mağarası, Burdur’a 12 km. uzaklıkta olan, içinde sarkıt ve dikitlerle irili ufaklı göller bulunan Türkiye’nin en büyük ve en ilgi çekici mağaralarından biridir. Bu mağara sonradan keşfedilmiştir.Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, “Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?” demiş. Çoban, sağa sola koştururken, “Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım.” diye yakınırmış. Önüne gelene, “Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?” diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.