Cevap :
İnsanoğlu kendi yaşamının anlamını ve kendi tanımını belirlerken diğer insanlarla olan ilişkilerini de anlamlandırmak durumundadır. Varoluşçu psikologlar kendini gerçekleştiren insanı tanımlarken onun "başka insanlar" (ötekiler) kavramına fazlasıyla önem verdiğini irdelemişlerdir. Söz gelimi Abraham Maslow, insanın kendini gerçekleştirmesinin bazı tutumlara bağlı olduğunu irdelerken insanın rasyonelliği ile duygu, değer yüklü moral yanını uzlaştırmaktadır. Ona göre kendini gerçekleştirmek en temel gereksinim olup; hoşgörülü olmak, dünyayla bütünleşmek, yetilerinin bilincinde, yaratıcı, aktif ve sorumlu olmak, kendine güven duymak, dünyadan bağımsız olmak, özgür olabilmek, problem görmek, bunları çözümlemek ve mutlu olmak gibi tutumların ateşleyicisidir. Yapılan araştırmalarda bu tutumları geliştirmeyen bireylerde kaygı düzeyinin (anksiyetenin) arttığı görülmüştür.
ötekiler olgusunu önemsemenin en temel kaynağı sevgi olup; hoşgörü, iyilik, adalet, eşitlik, saygı, dostluk gibi olgular da sevginin türevleridir. Başka insanları önemsemek; ırkçılık, şiddet, savaş gibi insanın yok edilmesine yönelik olguları da ortadan kaldıracağından tamamen hümanist bir dünya yaratma olanaklarını açacaktır. İnsanların arasındaki kavganın, şiddetin nedeni ister ırkçılık, milliyetçilik, din isterse başka sıradan bir şey olsun temeldeki olgular düşmanlık, sevgisizlik ve hoşgörüsüzlüktür. Erich Fromm'a göre şiddet; temelinde yaşama karşı; yaşam ve insan sevgisine karşı bir umursamazlık duygusu yeşerten yıkıcı bir itki olup, şiddet davranışlarındaki ortak özellik; karşı taraftaki birey veya gruba duyulan yoğun bir sevgisizlik ve bu karşı taraf üzerinde egemenlik kurma isteğidir. Doğa bilimcilerine göre insan kendine benzer yaratıkları sistematik şiddet ve eziyetle öldürdüğü bilinen tek canlı türüdür. Diğer taraftan da ilk Çağdan itibaren bazı düşünürlerin felsefelerinde "Dünya vatandaşlığı" kavramına rastlamaktayız. Söz gelimi Stoacılardan Zenon, eski Yunan kültürü içinde yaşarken insanın aslında bir evren vatandaşı olduğunu belirtmiş, Doğu Asya düşünürü Lao Tzu da (Taoizmin Kurucusu) evrensel sevgiden söz etmiştir. Toynbee'ye göre insan doğasının; insan yaşamının saygınlığı vardır; bu bir değerdir ve bu değeri sürekli canlı tutabilmek için çaba gereklidir; bir insan çıkarcılıktan uzak, özverili, şefkatli, sevecen ve evrendeki diğer canlılara bağlı olduğu ölçüde saygındır. Açgözlü ve saldırgan olduğu kadar da saygınlıktan uzaktır. Açgözlü ve saldırgan olmaya bu derece açık olmamız aşağılayıcıdır ve ahlakımızdaki bu zayıflık teknolojik başarımızın parlaklığı karşısında daha da aşağılayıcı hale gelmektedir. Saygınlık olmadığı sürece yaşamımızın bir değeri olmayacağı gibi mutluluk da olmayacaktır.
Yaşamın en temel hatta olmazsa olmaz duygularından olan sevginin tarihçesi o kadar eskidir ki bu tarihin başlangıcı dünyanın oluşumuyla, canlıların ortaya çıkışıyla çakışmaktadır. Yunan mitoslarında (toprak tanrıçası) Gaia ve (yer altı tanrısı) Tartaros'tan başka bir de ölümsüz tanrıların en güzeli Eros (aşk tanrısı)'un var olmasıyla oluşmuştur evrendeki her şey; önce ölümsüzler soyu yoktu, Eros birleştirmeden önce her şeyi. Birbirleriyle birleştiklerinde meydana geldi gök, okyanus ve bütün bahtlı tanrıların göçmez soyu. Sevgi, dostluk ve barış birbirini gerektiren (biri olmazsa diğeri de olmayan) etik kavramlar olup bu kavramları yaşamsal kılan ilişkiler ve olaylar insanlık tarihinin yaldızlı, aydınlık sayfalarını yazmış, ancak, bu değerleri zedeleyen (işkence, savaş, soykırım ve ırkçılık gibi) olaylarla insanlık tarihimiz karalanmıştır. Doğalarında sevgi olan insanların birbirleriyle dost ve barışık olmaları aslında en kolay ilişki; davranış biçimi olmakla birlikte, dünyamızda bu ilişkilerin korunması bir o kadar zor hatta pamuk ipliğine bağlıdır. Bunun nedeni de bireysel (ulusal, grupsal, etnik) çıkarların ağır basmasına karşılık, insanın onurunu, değerini temel alan evrensel olguları ve insan haklarını önemsememek dolayısıyla insanın değerini zedeleyen olaylara duyarsız kalmaktır. Bu olumsuz olguları önlemenin yolu; bireylerin aileden devlete kadar tüm kurumlarında barış, dostluk, sevgi, hoşgörü değerlerinin korunduğu toplumlarda ve bir dünyada yaşamasıdır. Böylece kendileriyle barışık, mutlu, duygu sağlığı yerinde kişiler olarak, başka kişilerle de barışık olacaklardır, çünkü, kendimizle kuracağımız iyi ilişkiler evrenin geri kalan» ile kuracağımız iyi ilişkiler anlamına gelmektedir."Büyük olmak iyidir, ama insan olmak daha iyidir."(A.Schweitzer) "Aklın en kesin belirtisi sürekli iyimserliktir, hoşgörüdür. Alçakgönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler en yüksek düşüncelerdir." (Montaigne) Sonuç olarak şu mesaj, yeni nesillere aktarılacak çağlar boyu sürecek bir slogan haline gelmelidir; "Çeşitli baskıların insanı şaşkına çevirdiği, hesaplı Öldürmelerin gitgide yayıldığı çağımızda çıkar bir yol bulmak istiyorsan, kendini bilmekten ve koşullar ne olursa olsun kendini yaşamaktan, insanın olanaklarını kendinde taşıdığını bilinçlendirmekten ve seni köleleştirmeğe çalışanlara başkaldırmaktan, sevgiyi yaşamaktan ve sevginin gereğini yapmaktan başka çaren yoktur."
ötekiler olgusunu önemsemenin en temel kaynağı sevgi olup; hoşgörü, iyilik, adalet, eşitlik, saygı, dostluk gibi olgular da sevginin türevleridir. Başka insanları önemsemek; ırkçılık, şiddet, savaş gibi insanın yok edilmesine yönelik olguları da ortadan kaldıracağından tamamen hümanist bir dünya yaratma olanaklarını açacaktır. İnsanların arasındaki kavganın, şiddetin nedeni ister ırkçılık, milliyetçilik, din isterse başka sıradan bir şey olsun temeldeki olgular düşmanlık, sevgisizlik ve hoşgörüsüzlüktür. Erich Fromm'a göre şiddet; temelinde yaşama karşı; yaşam ve insan sevgisine karşı bir umursamazlık duygusu yeşerten yıkıcı bir itki olup, şiddet davranışlarındaki ortak özellik; karşı taraftaki birey veya gruba duyulan yoğun bir sevgisizlik ve bu karşı taraf üzerinde egemenlik kurma isteğidir. Doğa bilimcilerine göre insan kendine benzer yaratıkları sistematik şiddet ve eziyetle öldürdüğü bilinen tek canlı türüdür. Diğer taraftan da ilk Çağdan itibaren bazı düşünürlerin felsefelerinde "Dünya vatandaşlığı" kavramına rastlamaktayız. Söz gelimi Stoacılardan Zenon, eski Yunan kültürü içinde yaşarken insanın aslında bir evren vatandaşı olduğunu belirtmiş, Doğu Asya düşünürü Lao Tzu da (Taoizmin Kurucusu) evrensel sevgiden söz etmiştir. Toynbee'ye göre insan doğasının; insan yaşamının saygınlığı vardır; bu bir değerdir ve bu değeri sürekli canlı tutabilmek için çaba gereklidir; bir insan çıkarcılıktan uzak, özverili, şefkatli, sevecen ve evrendeki diğer canlılara bağlı olduğu ölçüde saygındır. Açgözlü ve saldırgan olduğu kadar da saygınlıktan uzaktır. Açgözlü ve saldırgan olmaya bu derece açık olmamız aşağılayıcıdır ve ahlakımızdaki bu zayıflık teknolojik başarımızın parlaklığı karşısında daha da aşağılayıcı hale gelmektedir. Saygınlık olmadığı sürece yaşamımızın bir değeri olmayacağı gibi mutluluk da olmayacaktır.
Yaşamın en temel hatta olmazsa olmaz duygularından olan sevginin tarihçesi o kadar eskidir ki bu tarihin başlangıcı dünyanın oluşumuyla, canlıların ortaya çıkışıyla çakışmaktadır. Yunan mitoslarında (toprak tanrıçası) Gaia ve (yer altı tanrısı) Tartaros'tan başka bir de ölümsüz tanrıların en güzeli Eros (aşk tanrısı)'un var olmasıyla oluşmuştur evrendeki her şey; önce ölümsüzler soyu yoktu, Eros birleştirmeden önce her şeyi. Birbirleriyle birleştiklerinde meydana geldi gök, okyanus ve bütün bahtlı tanrıların göçmez soyu. Sevgi, dostluk ve barış birbirini gerektiren (biri olmazsa diğeri de olmayan) etik kavramlar olup bu kavramları yaşamsal kılan ilişkiler ve olaylar insanlık tarihinin yaldızlı, aydınlık sayfalarını yazmış, ancak, bu değerleri zedeleyen (işkence, savaş, soykırım ve ırkçılık gibi) olaylarla insanlık tarihimiz karalanmıştır. Doğalarında sevgi olan insanların birbirleriyle dost ve barışık olmaları aslında en kolay ilişki; davranış biçimi olmakla birlikte, dünyamızda bu ilişkilerin korunması bir o kadar zor hatta pamuk ipliğine bağlıdır. Bunun nedeni de bireysel (ulusal, grupsal, etnik) çıkarların ağır basmasına karşılık, insanın onurunu, değerini temel alan evrensel olguları ve insan haklarını önemsememek dolayısıyla insanın değerini zedeleyen olaylara duyarsız kalmaktır. Bu olumsuz olguları önlemenin yolu; bireylerin aileden devlete kadar tüm kurumlarında barış, dostluk, sevgi, hoşgörü değerlerinin korunduğu toplumlarda ve bir dünyada yaşamasıdır. Böylece kendileriyle barışık, mutlu, duygu sağlığı yerinde kişiler olarak, başka kişilerle de barışık olacaklardır, çünkü, kendimizle kuracağımız iyi ilişkiler evrenin geri kalan» ile kuracağımız iyi ilişkiler anlamına gelmektedir."Büyük olmak iyidir, ama insan olmak daha iyidir."(A.Schweitzer) "Aklın en kesin belirtisi sürekli iyimserliktir, hoşgörüdür. Alçakgönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler en yüksek düşüncelerdir." (Montaigne) Sonuç olarak şu mesaj, yeni nesillere aktarılacak çağlar boyu sürecek bir slogan haline gelmelidir; "Çeşitli baskıların insanı şaşkına çevirdiği, hesaplı Öldürmelerin gitgide yayıldığı çağımızda çıkar bir yol bulmak istiyorsan, kendini bilmekten ve koşullar ne olursa olsun kendini yaşamaktan, insanın olanaklarını kendinde taşıdığını bilinçlendirmekten ve seni köleleştirmeğe çalışanlara başkaldırmaktan, sevgiyi yaşamaktan ve sevginin gereğini yapmaktan başka çaren yoktur."
bir ülke varmış segi saygı ve barıs ıcınde yasarmıs kra her alıeyı gezıp durust olun ıstedıklerınızı soyeyın dermıs bırgun hayın bır adam çouga krala gıdıp unu soye demıs ben sızın kra olmanızı sevmıyorum kotu kalplı arozor olsun demın tabı çoçuk unu ısteyerek yapmmamıs alesının asılıcagıı soyemıs çouk korktugu icin yalan soylmıs bırgun krala gelıp kraım bı çok açız bız yardım eermsınız demıs oda nede bnım kral olmamı ıstemedınonun yerıne kotu kalplı orozoru setın our dılerım krlım yanlıs bır davranıs yaptım ama arozor ailemi asıcaktı bende yaan soylemekısteme mıstım bıdakıne zor durumda olsan bılene yalan soyleme demıs:.....................................................
.efsaneler kralıgı yayın evı.........................................