birlikte yaşam ve kardeşlik

Cevap :

birlikte yaşam ve kardeşlik önemlidir . İnsanlar ırk,din , kültür (vb) ayrıcalığı yapmamalıdır ...

İnsanlar arasında sevgi,saygı,merhamet gibi insani duygularını geliştirerek birbirine bağlı,sağlıklı bireylerden oluşan bir toplum oluşturmak…Bütün gelişmiş ülkeler için bu,kalkınmak kadar önemle üzerinde durulması gereken, ciddi yatırımlar yapılan bir hedef olmalıdır.İnsan ırkının ne kadar hassas bir dengeye sahip olduğunun bilincine vararak,Dünyanın hızlı değişimine ayak uydurulurken,farkında olmadan kaybedilen insani değerlerini edinmek, gençlerimizin hakkı.Geleceğe güvenle bakmak için,sevgiyle büyütülmüş,temel güven duygusunu edinmiş, vicdan gelişimini tamamlamış sağlıklı bir nesil için el ele verelim.Sadece hayaliyle yaşamayı bir yana bırakıp emek verelim!
Yazının devamında Kardeşlik Haftası İle İlgili yazı,şiirler ve GÜZEL SÖZLERİ bulabilirsiniz…

Önce aile içinde başlayalım emek vermeye.Çocuklarımıza farklılıkları değil,ortak yönleri görmeyi öğretelim,pozitif (olumlu) düşünmeyi de.İnsanları olduğu gibi kabul etmenin önemini yaşayarak anlatalım ve bizden farklı olsa da onu sevebileceğimizi.Sevginin ve dinlemenin önemini,paylaşıldıkça artan ve arttıkça mutluluk veren tek şeyin SEVGİ olduğunu öğretelim yavrularımıza.Böylece bütün insanlar anlasınlar ancak ve ancak “KARDEŞ”olduğumuzu..

Çok eski zamanlardan beri manevi kazanımlardan elde edilen mutlulukların maddi kazanımlardan elde edilenlerden daha doyurucu ve mutluluk verici olduğunu bilen insanoğlu,son zamanlarda unuttuğu manevi gelişimine tekrar önem vermeye başladı…
28 Nisan – 4 Mayıs Tarihlerinin Kardeşlik Haftası Olarak Kutlanması da bu çabalardan biridir diye düşünüyorum..
(odevindiryap.com)

Sevgi, sevmek ve sevilmek… Birbirini tamamlayan ne güzel sözcüklerdir bunlar. Sevgiyi pozitif bir enerji yoğunluğu olarak tanımlayanlar var. Sevgi, ilişkilerde, insanın var olduğu günlerden günümüze kadar, gücünü koruyan bir olgudur. Yaşamak içgüdüsünün temelidir sevgi.
Boşuna söylememişler, “Sevgi ya da aşk bir hazinedir, o en ağır öyküleri hafif, en karanlık günleri aydınlık yapar” diye.

Sevgi veya aşk.. Sözlüklerimize bakacak olursak, ister Allah sevgisine yönelik olsun, ister canlı ve cansız varlıklara duyulan tutkulara, arzulara yönelik olsun, birbirine yakın kavramlardır bunlar. Din farkı olmaksızın inanç dünyasında, en yüce güzelliktir sevgi… Sevgi, Allah’ın insanlara bağışladığı duyguların en üstünüdür.
Gönlünde ister kendini Yaratan’a, isterse Yaratan’ın yarattıklarına karşı sevgi duyan, başkalarının yararını, kendi çıkarlarından üstün tutan, gerektiğinde özveride ileri gidebilen, karşılık beklemeyen, bu niteliği, yaşamının bir simgesi olarak taşıyabilen kişi mutlu olur. Seven kimse, kendini sevdiğinde görmek ister. Kin ve isteri krizlerinden temizlenir. Sevdiğini hoş tutmaya, hoşlanmayacağı şeylerden sakınmaya çaba gösterir.
Müslümanlıkta en büyük sevgi, bizi yaratan Allah’adır. Sonra O’nun yarattığı bütün canlılara ve özellikle yaratıkların en onurlusu olan insanadır. Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoş gör, Yaratan’da ötürü” felsefesi, Türk geleneğinin bir yansıması değil midir?
Konuyu evrenselleştirebiliriz :
Temelinde sevgi bulunan toplumlar düşmanlık ve kinden uzak kalarak, çevrelerine sevgi ve sevecenlik dağıtmayı başarmışlar.. Olumlu düşünenler, iyi girişimde bulunanlar için yaşam, güzelliklerle doludur. Başkalarını mutlu kılmaya çalışanlar, severler, sevilirler. Gerçek mutluluk budur. Bütün dinlerin ana öğretisi sevgidir.
İnsanlığa aydınlık saçan Türk büyüğü Ahmet Yesevi’nin “Sevgi tohumları ekelim ki, sevgi çamurları yetişsin!” öğüdünü unutmamak gerekir. Hazreti Muhammed: “Mü’min, geçinen ve kendisiyle iyi geçinilen kimsedir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur. Birbirini seven iki kimseden Allah katında en sevgili olanı, arkadaşını daha fazla sevendir.” diye buyurmuş… Yine Peygamberimiz, “Kardeşinin uğradığı bir zarardan dolayı sevinme, sonra Allah, ona merhamet eder, seni o zor duruma sokar.” demiştir. Bir başka anlatımla, insanlara acımayanlara Allah da acımaz.
İslâm öncesi Türk toplumlarında, insanları sevmek, onların gönüllerini kırmamak töresi var… Çok eski bir atasözümüz şöyle :
“Gönül yiken, (yıkan) Tanrı’ya irmez. (kavuşamaz)/Gönül yapmak, arş (en yüce kat) yapmak olur”. İşte bu sözden esinlenen Ahmet Yesevi bir şiirinde “Peygamber buyruğudur, kafir de olsa incitme insanı./Sevmez Tanrı gönül inciten katı kalplileri” diyor. Ahmet Yesevi’den aktarılan bu ışık Yunus Emre’de:
“Gönül Çalab’ın tahtı/Çalap gönüle baktı/İki cihan bedbahtı/Kim gönül yıktı ise” şeklinde gelecek kuşaklara yansıtılıyor.
Yine İslâm öncesinde, Türk toplumlarında küçüklere sevecenlikle, büyüklere saygı ile yaklaşmak töresi vardır. Gelenek ve göreneklerimizde sevginin bir başka alanı da ulus sevgisi.. “Ulusın bilmeyen, Tanrı’sın bilmez” Türk atasözü, bunun kanıtıdır…
Bunlar; birlik içerisinde olmak, sevmek, yardımlaşmak, tasada ve kıvançta ortak bulunmak gerektiğinin anlatımlarıdır. İnsanlığın değişim yaşadığı, şekillendiği çağımızda, Yunus Emre’nin, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş Veli’nin “insanı en kutlu değer sayan” anlayışlarına gereksinim duyulmaktadır.
Hacı Bektaş Veli şöyle söylüyor:
“Sevgi varken nefret niye, / Barış varken savaş niye/ Kardeşlik varken didişmek niye / Dostluk varken düşmanlık niye / Hoşgörü varken bağnazlık niye,/ Özgürlük varken tutsaklık niye, / Adalet varken, haksızlık niye?”
Kardeşlik denilince, İbrahim Zeki Burdurlu’nun uzun ama güzel şiiri akla geliyor