Cevap :
Sabahtan beri yürüyorduk. İnce ince yağmur yağıyordu. Omzumdaki silah gittikçe ağırlaşıyordu. “Biraz dinlensek” dedim. Kılavuzum gülerek, “Biraz daha gayret et” dedi. Yarım saat daha yürüdük. Kılavuzum “yarın başına geldik, oturabiliriz” deyince yakındaki bir çamın dibine çöküverdim. Tam sigara yakacaktım ki, “Burada tütün içilmez, çünkü burası Yalnız Efe’nin kaybolduğu yerdir” dedi. Ben ki, menkıbeleri çok severim, bunu da dinlemeliydim. “Anlat Baba” dedim.
“Bu olaylar benim küçüklüğüme denk gelir. Babası gençliğinde, adı Kezban olan kızı ile bizim köye yerleşmiş. Bir gün, Eseoğlu’nun çiftliğinden geçerken, alacağı olan birisini görüp istemiş. Vermemişler. Çıkan kavga neticesinde adamı öldürmüşler.”
Kız doğruca hükümete koşup, ‘babamı vuran filandır’ demiş. Meğer, hükümet adamlarının çoğunun Eseoğlu ile araları çok iyi imiş. Kızın bütün ısrarına rağmen işlem yapmayıp, üstelik, kızı fena bir şekilde döğmüşler.
Kız bir zamanlar görünmez olur. Herkes onun İzmir’e, birinin yanma evlatlık olarak gittiğini sanmaktadır.
m m
Bir gün vazifesini yapmayan, karakol komutanı teğmenin ölüsü bulunur. Kafasında tek kurşun vardır. Çok geçmeden, babasını vuran korucu da öldürülür. Aradan bir süre sonra da, Eseoğlu’nun cesedini bağdaki yatağında, boynu kesilmiş halde bulurlar,
O günden beri, köylüleri soyan memurları, zalim zaptiyeleri, çiftçileri dolandıran madrabazları birer birer Öldüren bu efenin kim olduğu epeyce zaman anlaşılmaz.
Yanma, kızanlık için başvuran kimseyi kabul etmediği, hep tek başına gezdiği için ona ‘Yalnız Efe’ derler. Tam on beş sene yüzünü kadınlardan başka kimse görmemiştir.
Bir zaman onun korkusundan kimse kimseye kötülük edemez olmuş. Haksızlığa uğrayan düşmanını ‘Yalnız Efe’ye söylerim diyerek korkulurmuş.
Her köyün korusunda, gizli bir ağaçta, bir heybe asılı imiş. Heybe boşaldıkça, köy halkı içini yiyecekle doldururmuş. Bunun dışında da kimseye en ufak bir yük olmazmış…
Uzatmayalım…Tam bu sıralarda, Söke taraflarında azgın bir Rum eşkıyası türer. Devlet kuvvetleri bunun peşine düşer. Arar arar bulamazlar. Boş dönmemek için, namını işittikleri Yalnız Efe’yi yakalamak isterler. Yalnız Efe’yi işte tam burada kıstırırlar. Efe onlara: ‘Siz askersiniz, kardeşimsiniz, canınızı yakmak istemem” dese de ne çare? Başlarlar ateşe. Bu arada iki taraflı ateşle askerler birbirlerini de vurmaktadırlar. ‘Ben gidiyorum, ben artık yoğum, ateşi kesin’ diyerek haykırır ve gözden kaybolur.
Onu vuruldu sanırlar. Her tarafı didik didik ararlar. îşte bu çamın dibinde, Yalnız Efe’nin tüfeğiyle, geyik postu seccadesini ve yeşil namaz bezini bulurlar.
O vakitten beri Yalnız Efe’ye rastgelen yoktur.”
Bir ova içerisinde bulunan ve ovadaki köylerden Kumdere adlı köyde yaşayan Yörük hoca ve kızı Kezban yaşamaktadır.Yörük hoca biraz mal mülk sahibidir ve hayatta hiçbir emeli kalmadığı için ölenler için mevlit okutur insanlara kendi çapında yan oca borcunu alasorar.Fakat yanıt alamamıştır.Öğlene doğru köylüler gelir ve taze daldan yaptıkları sedye ile babasını köye götürürler.Babasının cenazesi tam yıkanacakken imam şehit olduğunu beyan eder ve yıkanmasını engeller. Kezban vuranı bulmaya karalıdır.Bunun için heryere başvurmuştud. Kezban öcünü bir bir almıştır. Bundan sonraki tek hedefi ise köylüyü soyan ,masum insanlara zulüm eden haksızlara karşı mücadele etmektir.