Milli kültür ögelerinin geçmişteki durumu ile şimdiki durumu arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?



Cevap :

Kültür, toplumdan topluma, milletten millete değişen davranış ve yaşayış bi­çimlerinin ve dünya görüşlerinin ortaya koyduğu maddî ve manevî ürünler oldu­ğuna göre, bu ürünleri oluşturan öğeler de çok yönlü ve çeşitlidir. Söz gelişi bir toplumun yazılı olmayan hukuk kavramları demek olan örf ve adetleri ile bun-lan yazılı bir esasa bağlayan hukuk sistemi kültürün vazgeçilmez öğeleridir.

Ni­tekim, Türk örf ve âdetlerindeki sosyal yardımlaşma biçimleri ve konukseverlik anlayışı ile sözlü geleneğe bağlı olan halk bilgisi (folklor), iyiyi kötüyü biribirin-den ayıran vicdanî değerlendirmelerde yol gösterici olan ahlâk anlayışı kendi­ne özgü özellikler taşır.

Kişisel tutum ve davranışlardan başlayarak aile yapısını ve toplum ilişkileri­ni düzenleyen; hattâ devlet anlayışının özellik ve aynntılarına kadar uzanan dün­ya görüşü de kültürün başlıca öğeleri arasındadır. Yine, Türk toplumunda aile fertleri arasındaki sıkı bağlılık, aile yapısına verilen büyük değer, devletin insan saadetinin kaynağı olarak görülmesi ve dolayısıyla devlet ve devlet otoritesine karşı saygı ve bağlılığın bir fazilet olarak kabulü, Türk dünya görüşünün özelli­ğidir.

 


- DilKültürün belli başlı öğeleri şunlardır:

- Din
- Eğitim
- Ekonomi
- Teknoloji
- Sosyal Kurumlar
- Örf ve Adetler
- Değerler ve tutumlar
- Estetik sanatlar (Grafik ve plastik sanatlar, folklor, müzik, dans, tiyatro)
- Semboller, Tabular ve Törenler

İnsanoğlunun manevî bir tatmin aracı, kişiliğinin geliştirilmesinde ve ahlâki değerlendirmelerinde bir dayanak, bir ölçü vazifesi gören din de kültürün içinde yer alan bir sosyal kurumdur. Kişinin kendi kendisiyle ve çevresi ile uyumlu bir yaşayış sürdürmesini sağlayan inanç ve ibadetler bütünüdür. Çeşitli olaylar kar­şısında bunalan ve kendisini yönlendirmede ruhuna manevî bir sığınak arayan insanoğlu dine ve Tann’ya bağlanmıştır.

İnsanlığın kendi kendini ifade edebilmesi ve dünyayı bir zevk ve duygu süz­gecinden geçirerek yorumlayabilmesi demek olan çeşitli sanat dallan da kültürün öğeleri arasındadır. El sanatlarından başlayarak, mimarî, resim, heykel gibi sa­nat ürünleri, minyatür, hat, gibi süsleme ve yazı sanatları; sese dayanan musi­kî, söze dayanan edebiyat hep bu çerçeve içine girer. Kültüre, bir milletin bilim alanındaki verilerinden felsefe ve ekonomiye kadar uzanan daha pek çok verile­rini katabiliriz.

Yazıya geçen her eser kültüre dahildir. Ne var ki. çok etkili ve sü­rekli bir kültür aracı olması bakımından edebiyatın öteki kültür eserleri arasın­da ayrıcalıklı bir yeri vardır. Duygu ve düşünceyi geliştiren ve şekillendiren elbet­te dildir. Ancak, dili geliştiren, yaygınlaştıran, zenginleştiren ve bir sanat eserine dönüştürerek daha etkili kılan vasıta da şüphesiz edebiyattır.

Kültürün zaman içindeki siyasî ve sosyal akışını ve sürekliliğini sağlayan ta­rih de kültürün temel unsurlarından biridir. Denebilir ki, bir mîlletin tarihi, onun bütün kültür varlıklarının aksiyon haline gelmiş ifadesidir. İnsanlığın, gelişmesi, kendi geçmişleri ve – gelecekleri ile ilgilenmeleri ile başlamıştır. Bu bakımdan, ta­rih, toplumun zaman içindeki gelişme yönünü belirleyen, insanın kendi toplumu ile diyalog kurmasını ve bütünleşmesini sağlayan, ondaki toplum bilincini canlı tutan bir kültür hazinesidir.

Yukarıdan beri saydığımız kültür öğeleri arasında dil’in apayrı ve pek müs­tesna bir yeri vardır. Fakat konumuz gereği ayn bir bölüm hâlinde ele alacağımız dil-kültür ilişkisine geçmeden önce, kültür ile ilgili diğer bir iki noktaya daha işa­ret etmek gerekiyor.

Yukarda özet hâlinde vermeğe çalıştığımız öğelerin ve bunlardaki kültür de­ğerlerinin birleşimi, toplumda öyle bir sosyal ruh ve o sosyal yapıyı etkileyen öyle bir öz oluşturur ki, o öz, bir milletin her türlü davranışında ortaya çıkar ve kendini belli eder. Sırasında bir askerî savunmada ve bir harbin kazanılmasında bile bu ruh hâkim olur. Nitekim, Ziya Gökalp’in de üzerinde durduğu gibi, Türk ordusunun İstiklâl Savaşı’ndaki başarıları, öteki önemli etkenler yanın­da, özellikle, ordumuzun devlet ve millet varlığına büyük değer veren inanç ve felsefesi ile ilgilidir.

J. Rostand adlı Fransız filozofunun “Bir komutan için karşı­sındaki düşman ordusunun ne kadar askeri, ne kadar silâh ve mühimmatı oldu­ğunu bilmek çok yararlıdır. Ancak, onun için bundan çok daha yararlı olan bir şey vardır ki, o da karşısındaki ordunun felsefesini bilmektir” sözleri bu gerçeği ve kültürün sosyal hâkimiyetini dile getiren yerinde bir tespittir.

Alman filozofu Erich Rothacker’c göre, tarih ancak devletlerin varlığı ile meydana gelir. Devletler büyük sosyal organizasyonlardır. Fakat, asıl olan dev­letlerden çok milletlerdir. Çünkü devletlerin temelinde milletler vardır. Devlete şe­kil veren güç millettir. Devletler, milletlerin kendilerini korumak, yaşatmak ve yükseltmek için kurdukları sosyal organizasyonlardır. Tarihin akışı içinde, zaman zaman devletlerin yıkıldığı görülmüştür. Ancak, şurası da açık bir gerçektir ki, eğer devleti meydana getiren millet yaşama gücüne sahipse, yıkılan devletin ye­rine bir yenisini kurabilmektedir.