Cevap :
Septisizm (Şüphecilik) (365-275)
Okulun ilk temsilcisi Pyrrhon’dur. Sofizmin kuşkucu anlayışını ekol haline getirmiştir. Kesin yargıya (hükme) varmanın imkansızlığını savunur. Pratik hayata da mutluluğun şartı olarak kesin hükümlerden kaçmayı öğütler. Varlık alanında “gerçek”i, bilgi alanında “doğru”yu, değer alanında “iyi”yi ve “güzel”i aramaktan vazgeçerler.
Hükümleri askıya almanın hikmet olduğuna inanmışlardır. Septik filozoflar görünüş (fenomen)leri kabul ederler. Mesela, ateşin sıcak bir duyum verdiğini inkar etmezler. Ama bize sıcak gelenin gerçekte sıcak olup olmadığından şüphe ederler. Onu gerçekte de sıcak olduğu hakkında bir hüküm vermezler.
Not: Septik filozoflar, yukarıdaki görüşleriyle dogmatik filozoflara karşı gibi gözükmelerine rağmen aslında “karar vermemekte kararlı” olduklarından dogmatiktirler.
Septisizm, Piron’dan sonra talebeleri Timon ve Karneades tarafından devam ettirilmiştir. Septisizm M.S. 1. Yüzyılda, Aenesideme, Agrippa, Sextus Emprikus gibi 2. Devre Septikler tarafından yeniden canlandırılmıştır.
Kuşku Türleri
Metodlu Şüphe:
Doğru bilgilere ulaşmak için bir araç olarak kullanılan “şüphe”dir. Descartes’in şüphesi “Metodlu Şüphe”dir. Descartes tarafından bir yöntem olarak kullanılmıştır.
“Herşeyden şüphe duyabilirim. Ancak şüphe duyduğum şeylerden şüphelenmem. Öyleyse şüphe duymak düşünmek demektir. Düşünmek ise var olmak demektir. Buna göre, var olduğumdan şüphe duymam.”
Bilimsel Şüphe:
Bu tip şüphe gerçeği bulmamıza ve hatadan kurtulmamıza hizmet eder. Bilim adamı, bulduğu sonuçların doğruluğundan önce şüphe eder. Bu şüphe gerçeğe ulaşmada bir "araç”tır.
Uyarı: Septiklerde şüphe “araç” değil bir “amaç”tır.
Adi Şüphe:
Bu tip şüpheyi günlük yaşantımızda kullanırız. Geçmişteki tecrübe, kanaat ve yaşantılarımızın etkisiyle şimdiki olgu ve olaylara karşı bir vaziyet alma durumu söz konusudur.
Uyarı: Helenistik dönemde birbirlerine zıt çeşitli felsefeler ve din inanışları kaynaşmaktaydı. Mahalli dinlerin yanında bir de Hristiyanlık ortaya çıkmıştı. İşte bundan sonradır ki, felsefe yeni bir şekil almaya başladı.
Sofizm
Eski Yunan’da İ.Ö 5. yüzyılın ikinci yarısından İ.Ö 4. yüzyılın başlarına değin para karşılığı felsefe öğreten gezgin felsefecilerin (sofistler) oluşturdukları akıma bilgicilik denir.
sofist deyimi, bilgeliği yeğleyen öğreti, bilgi öğretmeni, siyasada yararlı olma sanatı, söz söyleme sanatı anlamlarında kullanılmıştır. İ.Ö 5. yüzyıl, antik çağ Yunan felsefesinde bilgicilik akımının egemen olduğu çağdır. İlk düşünür sayılan thales’den beri ortaya atılan sayısız varsayımlar, sonunda insan zekasını şahlandırmış ve bütün olup bitenleri yeniden gözden geçirerek kıyasıya eleştirmeye yöneltmişti. Doğa bilimlerinin denetiminden yoksun insan düşüncesi, varlığın temeli konusunda daldığı hayal aleminden kendisine dönüyordu. bilgicilik akımının inceleme amacı, insanın kendisiydi. Protagoras’ a göre , “insan her şeyin ölçüsü” ydü. bilgi, teorik bir merak değil, pratik bir yarar olmalıydı. Protagoras “tanrılara gelince, ben onların ne var olduklarını ne de yok olduklarını bilirim” diyordu. Bilgici Hippias, giydiği elbiseyi kendisi diktiği için “ bağımsızlığa kavuşmakla” övünüyordu. İnsan her türlü yapma bağlardan kurtulmak ve insansal yasanın (nomos) yerine doğal yasa (physis) konulmalıydı.
Bilgiciler , özdekçi düşünceleri sürmekle beraber, ürünü oldukları idealist çizgiyi sürdürmüşler ve dünyayı tanıma olanağını yadsımışlardır. İşte bu idealist çizgidir ki, bir yandan bilgicilik akımını yozlaştırarak felsefeyi güzel söz söyleme sanatına dönüştürürken diğer yandan idealist ilkelerin gelişmesi sürecini doğurmuştur.