Cevap :
BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ
Dr. Erdal ATABEK
'Başarı Öyküsü' dendiği zaman genel olarak sıfırdan başlayıp zengin olan insanların öyküleri akla gelir. Yazılı ve görsel iletişim araçlarında da 'başarı öyküleri' kazanılan servetlerin öyküleridir. İçinde bulunduğu güç koşulları yenip de kendine yaşamda yol açan insanların öyküleri 'örnek yaşam öyküsü' sayılmaz ya da topluma aktarılacak önemde bulunmaz. Oysa, en önemli başarı öyküleri onlardır.
'En büyük başarılar' güç koşulların içinden çıkıp kendi geleceğini biçimlendiren, kendi yaşam yolunu açan insanların başarılarıdır. Şimdi böyle bir başarıdan söz etmek istiyorum.
Ferit UÇAR, köyde büyüyen bir çocuk. Bursa'nın Orhangazi ilçesine bağlı Yenigürle köyünde çiftçilik yapan Hüseyin Uçar'ın dört çocuğunun en küçüğü. İlk ve ortaöğrenimini köyünde tamamlıyor. İlçe lisesine geldiği zaman okul müdürü Ferit'i liseye almak istemiyor. "Köy okullarında notları şişiriyorlar, iyisi mi siz bu çocuğu Endüstri Meslek Lisesi'ne kaydettirin" diyor.
Fakat Ferit'in dayısı araya giriyor ve Ferit liseye kaydediliyor. Lise üçüncü sınıfa geldiği zaman ilçede yeni açılan bir dershanenin seviye tespit sınavında indirimli eğitim görme hakkı kazanıyor. Yıl sonunda liseyi birincilikle bitiriyor, Koç Üniversitesi Matematik Bölümü'nü burslu olarak kazanıyor. Üniversitedeki çift anadal eğitimi sisteminde matematik eğitimi yanında ekonomi eğitimi de görüyor. Bu yılları Ferit UÇAR şöyle anlatıyor:
"Koç Üniversitesi'nin çeşitli bölümlerinde part-time işlerde çalıştım. Son iki yılımda araştırma ve ders asistanlıkları yaptım. 1,5 yıl merkezi Londra'da bulunan Sage Publications'un çıkardığı 'International Journal of Cross Cultural Management' Dergisi'nin editör asistanlığını yaptım."
Bu yaşam öyküsü bana Isaak NEWTON'u anımsatıyor. Onun yetiştiği köy ortamı ve Cambridge Üniversitesi'ne girişi, orada hem çalışıp hem okuyuşunun öyküsünü yazmış, 'Erken Büyüyen Çocuklar' adındaki son kitabıma da almıştım. Aslında bu başarı öyküleri arasındaki benzerlik çok dikkatimi çekiyor. Bütün başarılı insanların yaşamları arasındaki ortak noktalar üzerinde çok durulmalıdır.
Ferit UÇAR anlattıklarını şöyle sürdürüyor: "ABD'ye doktora için başvurma fikrimi üniversitedeki profesörlerime açtım. Onların referanslarıyla ABD'nin ekonomi alanındaki en iyi 15 üniversitesine başvurdum. Bunların yedisinden tam burslu kabul aldım." Chicago, Princeton, Wiskonsin-Madison, Minnesota, Los Angeles (UCLA), Columbia ve Rochester üniversiteleri arasında tercih yapmakta zorlanan başarılı genç, sonunda dünyanın yüz ayrı ülkesinden 14 binden çok adayın başvurduğu, New Jersey eyaletindeki Princeton Üniversitesi'nde karar kılıyor. Şimdi bu üniversitede ekonomi dalında doktora yapıyor.
Bu haber 30 Ekim 2002 tarihli Sabah Gazetesi'nde yayımlandı. İşte, hepimizi etkilemesi gereken, hepimizin başucumuza asıp her gün okumamız gereken büyük bir "Başarı Öyküsü".
Köyde yetişen bu gencin, Ferit Uçar'ın doktorasını yaptığı Princeton Üniversitesi, ünlü matematik dehası John NASH'in yetiştiği üniversitedir. Orada okumak, orada çalışmak dünyanın en önemli başarılarından birisidir ve aramızdan çıkan bir köy çocuğu, önündeki bütün engelleri sarsılmaz iradesiyle aşarak bu başarıya erişmiştir.
Şimdi bu olaydan alınacak derslere bir göz atalım: Başarı için koşulların çok iyi olmasını isteyen, başarısızlığına -hep kendi dışında- sürekli mazeret bulan gençlerimize bu öyküyü dikkatle okumalarını önerelim. İnsanlar kendilerine başkalarının örnek gösterilmesinden hoşlanmazlar, ama bu örneğe dikkatle bakmaları gerekiyor.
Hedefini seçmek, hedefine odaklanmak, hedefine giden yolun haritasını çizmek, bu yolda azimle, kararlılıkla, sebatla yürümek ve kendine hiçbir mazeret tanımamak.
Bunu yapabilenler kazanır, işte kazanıyor ve bütün mazeretleri geçersiz kılıyor.
"Ama bilgisayarın başından ayrılamıyorum."
"Ama cep telefonuyla konuşmadan duramıyorum."
"Ama hep ders mi çalışacağım."
"Gençliğimi hiç yaşamayacak mıyım?"
"Babam beni dışarıda okutacak."
"Ailemin işinde çalışırım."
"Benim hiçbir ihtiyacım yok ki."
Bu ve benzeri mazeretleri olanlar da var ve onlar kendi kendilerinin engeli oluyorlar.
Her zaman kendi seçimimizi yaparız. Geleceğimiz de bu seçimin ucundadır.
UÇAR'lara başarılar diliyorum. Onlar başarıyı hak ediyor.
(Cumhuriyet, 25.11.2002)
Bir Başarı Öyküsü
9 yasindaki bir Japon çocugunun en büyük hayali günün birinde çok iyi bir judocu olmaktir. Fakat talihsiz bir trafik kazasi sonucu sol kolunu tamamiyla kaybeder.
Hem çocuk hem de ailesi yikilir.Ailesi sirf çocuk oyalansin diye Japonlarin en ünlü hocalarindan birini tutarlar. Hoca kollari sivar çocuga tek kolla yapabilecegi yegane firlatma hareketini ögretir.
Gece gündüz çocukla beraber bu hareketi çalisirlar.Bir müddet sonra çocuk hareketi gayet iyi ve hizli bir sekilde yapmaya baslar fakat hocasi çocuga her gün saatler boyu ayni hareketi adeta ezberletir.
Çocuk bu hareketten sikilir ve yeni hareketler ögrenmek istedikçe hocasi bu hareketi dünyada en hizli yapan kisi olana dek çalismasini ve baska hareket ögretmeyecegini söyler.
Bir müddet sonra çocuk bu hareketi yildirim hiziyla yapmaya alisir.Bunun üzerine hoca çocuga arti bir turnuvaya katilma zamaninin geldigini söyler.
Olacak sey degildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katilacak. Çocuk itiraz ettikçe hocasi "Evlat ; sen ögrendigin hareketi yapgerisini merak etme" diye ögütte bulunur.
1. tur 2. tur derken çocuk turlari gayet rahat geçer. En nihayet finale gelir. Tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen çocugun finaldeki rakibi bölgenin en iyi judocusudur.
Çocuk dev cüsseli rakibini görünce korkar. Hocasi yine sakindir"evlat sen bu harekette dünyada teksin kendi oyununu yap yeter" der. Çocuk rakibine kendi hareketini simsek hiziyla uygularrakip kalktikça ayni hareketi yineler. Inanilir gibi degildir çocuk tek kolla tek hareket sayesinde sampiyon olmustur.
Çocuk dayanamaz ve hocasina sorar : "Hocam inanamiyorum ben nasil sampiyon oldum" der.
Hocasi yine sakin ifade ile söyle cevaplar:"Bu zaferin iki sirri var oglum Birincisi judonun en güç hareketlerinden birini çok iyi yapabilmendir.
Ikincisi bu harekete karsi tek bir savunma vardir. O da hareketi yapanin sol kolunu tutmak!..."