Cevap :
Dokuma
En basit dokuma yöntemi iplikleri hasır örer gibi birbirinin arasından geçirmektir. Örnek için beş-altı ipliği bir masanın üzerine yan yana eşit aralıklarla yerleştirin. Başka bir ipliği bu paralel ipliklerin birinin üstünden atlatıp öbürünün altından geçirerek bu sırayla ilerleyin; birkaç iplikle daha aynı işi yaptığınızda ortaya bir hasır örgü çıktığını göreceksiniz.
Dokumada, bu iki iplik grubundan kumaş boyunca uzananlara çözgü, onların arasından enlemesine geçenlere de atkı iplikleri denir. Atkıları çözgülerin arasından dik, biraz eğik ya da yüzeyden az görünecek biçimde geçirmekle tafta, dimi ve saten gibi değişik dokuma tipleri elde edilebilir. Desenli dokumalarda atkıların çözgüler arasından geçiş düzeni daha karmaşıktır. Örneğin atkı bir çözgünün üstünden atladıktan sonra iki-üç çözgünün altından geçebilir. Buna benzer yöntemlerle kumaş üzerinde çapraz çizgiler, ekose, balıksırtı ve baklava desenler yapılabilir. Çok daha karmaşık desenleri dokuyabilmek için, Fransız dokumacı Joseph Marie Jacquard'ın (1752-1834) buluşu olan jakar tezgâhı kullanılır. Öbür makinelerde 20-25 çözgü ipliği aynı anda denetlendiği halde, jakar tezgâhında her çözgü ipliği tek tek denetlenir ve böylece çiçek, hayvan ya da insan motifleri dokunabilir. Jacquard'ın desenleri denetlemek için tasarladığı delikli kartlar sonradan bilgisayarların programlanmasına da uyarlanmıştır.
Çağdaş bir dokuma tezgâhında, kumaşın genişliği ne kadar olacaksa ona uygun sayıda çözgü ipliğinin yan yana ve çok düzgün olarak sarıldığı bir çözgü levendi vardır. Bu silindirden gelen çözgü ipliklerinin her biri gücü telleri denen bir dizi telin ucundaki delikten (gözden) geçer. Dokuma ustası tezgâhın altındaki ayaklıklara bastığı zaman, gücü çerçevesi denen komuta düzeneği gücü tellerinin ve onlara bağlı olan çözgü ipliklerinin bir bölümünü yukarı doğru kaldırır. Böylece, aralanmış iki kapı kanadı gibi duran ve iki çözgü ipliği grubunun arasında ağızlık denen bir açıklık oluşur. Atkı ipliğinin bağlı olduğu mekik bu ağızlıktan geçer ve çözgülerin arasına bir atkı bırakır. Böylece atkı ipliği yukarı kalkmış olan çözgülerin altından, öbürlerinin üstünden geçmiş olur. Mekiğin her gidiş gelişte bir atkı atmak üzere ileriye ve geriye doğru hareketini tezgâhın iki yanındaki kamçı kolları sağlar. Çözgü iplikleri yalnız gücü tellerinin gözlerinden değil, gücü çerçevesinin önündeki ikinci bir çerçevenin içine yerleştirilmiş metal bir tarağın dişlerinin arasından da geçer. Atkı atıldıktan sonra tefe denen bu çerçeve öne doğru eğilir ve taşıdığı tarağın dişleriyle atkıyı iyice yerine oturtur. Mekik geri dönmeden önce yukarı kalkmış olan gücü telleri iner, öbürleri havaya kalkar. Böylece çözgüler arasında yeni bir ağızlık açılmış olur. Mekik atkı ipliğini geri getirirken daha önce üzerinden geçmiş olduğu çözgülerin altından, öbürlerinin ise üstünden geçer. Mekiğin her gidiş gelişinde biraz daha uzayan dokuma, kendisini gergin tutan kumaş göğüslüğünden ve kumaş levendinden geçerek tezgâhın altındaki çekici silindire sarılır. Bütün bu işlemlerin şaşmaz bir zamanlamayla yerine getirilebilmesi için tezgâhın her parçasının tam bir uyum içinde çalışması gerekir.
Bugün bir dokuma işçisinin görevi makineyi denetleyerek boşalan mekiğin yerine dolusunun gelmesini sağlamak ve iplik koptuğunda makineyi hemen durdurmaktır. Ama otomatik dokuma makineleri iplik koptuğu zaman kendiliğinden durduğu için bir tek işçi 20-25 makineyi aynı anda denetleyebilir.
18. yüzyıla gelinceye kadar kumaş el tezgâhlarında dokunuyor, dokumacı mekiği eliyle öne arkaya götürerek çözgülerin arasından geçiriyordu. 1733'te John Kay, çok hızlı hare ket ettiği için "uçan mekik" denen bir düzenek yaptı. Bir makineye bağlı olan bu mekik dokuma makinelerinin hızını bir anda artırmıştı. 1760'ta oğlu aynı kumaşı birden çok mekikle dokuyabilen bir düzenek geliştirdi. 1785'te Edmund Cartwright'ın su gücüyle çalışan dokuma tezgâhı da aynı iş için tüketilen emeği ve zamanı azaltarak dokuma sanayisine büyük bir hız kazandırdı.
Bugün bütün sanayileşmiş ülkelerde otomatik dokuma tezgâhları kullanılmaktadır. Ama el tezgâhları çok özel dokumaların yapımında hiçbir zaman önemini yitirmemiştir. Bu tezgâhlarda dokunan halı, kilim ve cicimlerin değeri makinede üretilenlerle karşılaştırılamaz.
Atkı ve çözgü ipliklerinin dokuma makinesine beslenmeden önce hazırlanması gerekir.
Genellikle bobinlere sarılı olan atkı ipliği mekiğin içine yerleştirilecek olan küçük masuralara aktarılır. Masura mekiğe oturtulduktan sonra atkı ipliği masuranın gözünden geçirilerek dışarı alınır. Çözgü ipliklerinin hazırlanmasında en sık uygulanan yollardan biri, çok sayıda bobinden gelen iplikleri, silindir biçimindeki geniş bir tambura aktararak yan yana sarmaktır. Tambur üzerindeki sarma genişliği, dokunacak kumaşın bitmiş genişliğine eşittir. Çözgü iplikleri daha sonra hep birlikte çözgü levendine aktarılır. Bazen liflerin tezgâha sürtüne rek kopmasını önlemek için üstleri nişastalı bir maddeyle kaplanır; bu işleme haşülama denir.